|
| | Sacrifice In The War | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Sydney A. Bernand
Lakap : Sydney ya da Aurélia demen yeterli zaten. Rp Sevgilisi : Yok canım. Bir PM kadar uzağındayım. Mesaj Sayısı : 18 Kayıt tarihi : 25/08/11
Özel Rp Puanı: (89/100)
| Konu: Sacrifice In The War Ptsi Ağus. 29, 2011 7:50 am | |
|
Karanlık...
Ellerini hızlıca götürdü yüzüne. Sıkılıyordu besbelli. Ormanın soğuk rüzgarlarına bir taraftan hapsolmak, bir taraftan da onları bir hükümdar gibi yönetmek istiyordu. Arada bir, nazik ellerindeki düzgün tırnaklarıyla oynuyor, önüne gelen sarı saç tutamlarına doğru götürüyordu ellerini. Üzerindeki dar kot pantolona ve ince, askılı, bol bluzüne rağmen üşümüyordu. Havanın soğukluğu her ne kadar iliklerine kadar işlese de, herşeye rağmen kendisini burada güvenli hissediyordu genç kız. Karanlığın o şehvet verici sesine tanık oluyor, korku dolu yerlerine bakmakla yetiniyordu. Cesaretliydi belki ama hiçbir zaman bir Gryffindor kadar cesaretli olacağını düşünmüyordu. Gryffindor kadar düşüncesiz ve cesaretli gördüğü bir bina yoktu zaten. Bunu düşünmenin zamanı olmadığını içinden geçirdikten hızlı ve sık adımlarına devam etti. Çalıların ardından şiddetli bir ses duydu. Rüzgarın yönlendirdiği ses değildi aslında bu. Daha koyu, daha çok bir ırkın sesi gibiydi. Hızlıca duraksadı. Hızlıca asasını pantolonunun arka cebinden çıkartmaya çalışarak derin bir soluk aldı. Saçlarını hızlıca savurdu ve asasını kaldırdı. "Kimsen çık ortaya." Sesinin tam zıttına, arkasında bir sesin yükselişini duyunca, mavi gözlerini faltaşı gibi büyüttü. Tanınmadık bir ses olduğu belliydi, ama tanıyor olmalıydı. "Bu kadar asi olmaman gerek Sydney." Derin soluklarındaki korkuyu birbirine katarak dönmeye çalıştı yavaşça.
Korku dolu ekşitti yüzünü. Küçümsemek istercesine ilerledi genç adama doğru. "Şuraya bak. Bizim Ravenclaw'ın yüz karası Joseph ormanlara akmış demek. Söylesene. Hiç korkmadın mı gelirken?" Sinirli bir edayla genç kız yaklaşmaya başlayan genç çocuk, elindeki asadan biraz daha uzun olan çalı çırpıyı sağ elinden sol eline geçirip duruyordu. Çarpık bir gülümsemeyi, dolgun dudaklarına takınmış, her zaman korkak bir çocuk olarak görünen benliğini bu defa sapık edası denilebilecek kadar çekiciliğe bırakmıştı. Saçlarını jöle yardımıyla dikleştirmiş, ince yüz hatları ve elmacık kemiklerinin çıkık olduğu, bembeyaz teninin tıpkı bir vampir gibi hayran bıraktığı çocuktu aslında. Sydney, ona kendisini bildi bileli küçük bir ilgi hissetse de çocuğu tırsak bir aptal olarak nitelendirmekten başka bir şey yapmıyordu. Sadece onu yakışıklılığı için kullanmak istiyor, onunla sadece tek bir gece yatıp, daha sonra bırakmak istiyordu. Çocuğun kızgın, etkileyici bakışlarına karşı koymamak istiyordu bir an önce. Ama şimdi değil, kendi isteğiyle, çocuğa zorlayıcı bir etkiyle olmasını istiyordu bunu. Çocuğun kendisine doğru sinirle geldiğini görünce kulağında seslerin yankılandığını duydu birdenbire. Elindeki acıyı ve asasının yerde olduğunu gördü sadece. Sol elini, sağ bileğine doğru götürdü ve sıkmaya çalıştı. Kendisini birden bire, duvara yaslanmış ve gözlerini Joseph'in gözlerine kenetlenmiş bulurken buldu. "Gün geçtikçe güzelleşmişsin bebeğim." Ellerini çocuğun kaslı bedenine ittirmekte olan genç kız, istemiyordu böyle bir şeyi. Daha tutkulu bekliyordu, kendisinin zorlamasını. Çocuktan kaçmak istercesine bağrınmaya başladı. "Bana sahip olamazsın seni aptal." İnce parmaklı, bembeyaz tenli ellerini ittirmeye devam ediyor, zaman geçtikçe harcadığı enerjisini kaybetmeye başlamıştı.
| |
| | | Diana Myrcella Elysium
Lakap : Dia. Crella. Ella. Rp Sevgilisi : Henüz yok. Mesaj Sayısı : 255 Kayıt tarihi : 18/08/09
Özel Rp Puanı: (70/100)
| Konu: Geri: Sacrifice In The War Çarş. Ağus. 31, 2011 11:43 am | |
|
Yorgun düşüp kendisini çocuğa bırakmak zorunda kalmıştı. Gözleri çocuğun gözlerini dikmişti. Joseph ona tutkuyla bakarken Sydney ona vazgeçmesi için yalvarıyordu. Biraz daha ittirmeye çalıştırdı ama Joseph ona göre daha kaslıydı. Bir süre sonra Sydney'in gözleri ağırlaşmaya başlamıştı. Bu durumu fırsat bilip Joseph, Sydney'e bu sefer daha sıkı yapışmıştı. Joseph, Sydney uyurken onu kucaklayıp daha sağlam bir ağacın yanına bırakmıştı. Eğilip elleriyle Sydney'in dudaklarını okşuyordu. Judith, Sydneyle ders çalışması gerektiğini biliyordu. Ama Sydney onun yanına gelmemişti. Judith,Sydney'in kendini bulduğu yere yasak ormana doğru ilerlerken etrafınıda kulaçan ediyordu. Epey yol yürüdükten sonra yasak ormana varmıştı. "Ahh, buranın bu kadar soğuk olacağını tahmin etmeliydim.” Judith o sırada elleriyle kollarını ısıtmaya çalışıyordu. O kadar soğuk olması şarmıydı? Oysa Güneş açık hava çok güzel cıvıl cıvıldı. Etraf Judith'in kararlılığını yitirdiyordu. Bu yüzden koşmaya başladı. Ve “Sydney" diye bağırmaya başladı. Biraz daha ilerlediğinde Joseph, Sydney'e tecavüz ediyordu. Sydney ise yerde baygın halde yatıyordu. Judith Asasını çıkarıp aklına gelen ilk büyüyü yaptı. “Sersemnet” Sydney büyü sayesinde Joseph'den kurtulmuştu. Judith,geçen hafta şifacıdan aldığı şifa iksirini Sydney'in ağızına döktü. Sydney kendisini çok yorgun hissediyordu. Gözleri mos mor olmuştu. Judith,onu ağaca dayadı ve yanına oturdu. "Bu hale nasıl geldin Sydney?” “Burada oturuyordum. Etraf sakin ve ıssızdı. Bir anda çalılıklardan ses geldi. O tarafa doğru başımı çevirdim ve kimsin diye sordum. Gelen Joseph idi. Git gide daha da güzelleşmişsin bebeğim dedi ve ellerini benim belime doladı...” "Yani tecavüz etmeye çalıştı. Ve sende kendini ona bıraktın!” “Evet, ama ilk koştum. Benden daha hızlıydı. Yorgun düşüp bayıldım ve sen beni kurtarmasaydın ben..” “Evet,evet biliyorum. Ama yukarı doğru kırmızı kıvılcımlar atabilirdin.” “Çok üzgünüm ama atamamın sebebi. Asamın yere düşüp Joseph'in basmasıydı." “Pekala onu tamir edelim o zaman.” Judith ve Sydney oturup asayı tamir etmeye çalıştılar. Asanın resmen cıvığı çıkmıştı fakat asanın sadece tutkaç kısmı kırıldığından bantlamak yeterli olmuştu. Ama bantlayınca birden asadan ışık çıktı. Judith ve Sydney birbirlerine sarılmıştı. Asa onları bir labirentin içine sürüklemişti. Labirentin adı Fedakarlık Savaşı idi. Judith ve Sydney ne olduğunu anlamamışlardı. Aslında burasının labirent olduğunuda bilmiyorlardı. Labirent, sarı bir duvarla kaplanmıştı. Isısı ise kutupları andırıyordu.. Judith ve Sydney birbirlerinin titremelerini hissediyorlardı. Sarılmayı bırakıp etraflarına bakmaya başlamışlardı bile. “S-Sydney, sence de burası fazla soguk değilmi?” "Evet, b-baksana benim burnum çoktan buz ka-kapladı." “Asamla bir ateş yakacağım.” “Tamam.” Judith denedikten sonra burada büyünün geçerli olmadığını anlamıştı. “Burada büyü geçerli değil.” O sırada Judith ilerlemeye başlamıştı. “Bak şurada kazak ve sıcak giysiler var.Onları üstüne geçir." “Ahh, aman tanrım. Düştüğüm durumada bir bak Hogwarts'a geri dönünce...” “Bence geri dönmek için epey bir yol var Syd.”
Neden bahsediyorsun? Hem biliyorsun lakaplardan hoşlanmam." diye mırıldanarak Judith'in yanına geldi. Ve o sırada çığlığı bastı. “Şşş..sakin ol.” Judith umutsuzca lafına devam etti. “Alt tarafı labirentdeyiz. Düşün ya burdaki bir canavar olsaydı?” “Judith bence o da artık var.” “Haa..inanmıyorum sakın kötü bir şey söyleme. Burası her düşündüğümüzü yapıyor. Anlatılanlar doğruymuş. Buraya gelen kişi düşündüklerini görüyor. Ve bu düşünceler yüzünden buradan kimse çıkamamış.” “Ahh,tanrım hayel mi görüyorum. Hey bu çiçeklerde nerden çıktı?” “Ben bir çiçek düşündüm ve işte burada.” diye bağırdı. Çobuk bu canavardan kurtulmayı düşün. Evet işe yarıyor Jud. Seni seviyorum.” Sydney, Judith'in boynuna sarılıp bırakmıştı. “Nerede?” “İşte burada.” "Sen bir dahisin Sydney, çok akıllısın.” Sydney gülümsedi ve tekrar yazıya odaklandı. “Bu yazılar tersten." dedi Sydney. “Peki onu ben okuyabilirim. Bir dakika” Judit kendinden emin bir şekilde okumaya başladı.“Bağla..dılar umudun sim..ce..leri..ni üç..sü..tun açılır otlar..ın yo..lun..a ula..tırır se..ni suy..un hu..dutları..na şim..di aç gözlerini.” diye bitirdi Judith. “Bunun anlamı ne?” “Sydney anlamadın mı? İlerde tehlike var demek”Sydney o sırada ateş yanan bir meşaleyi yerinden kaldırdı. Ve bütün koridor bir anda aşağı düştü. Soğuk,karanlık ve ıssız bir yerdi. “Haa..beğendin mi yaptığını Sydney? Senin sayende burada mahsur kaldık.” “Hah..nereden benim şuçummuş?" “O meşaleyi almasaydın bunlar olmazdı. Demek istiyorum.”“Yaa.. öylemi?" “Öyle.” "Hıh.” diyerek kavga etmeye başladılar. O anda bir ses “Durun, yeter artık.” “Noluyor? Sen kimsin?” Boşver, kavga etmeyin,kavga sizi burada öldürür. Alın şu ikisini ben burada duracağım siz gidin tırmanın." “Sende gel ses". "Hayır duvarlar yürüyemez.” Judith ve Sydney birbirlerine baktılar. Ve aletleri kullanarak yukarı çıktılar. Sonra da Sese teşşekkür edip yola devam ettiler. Labirentin sonunda bir cadı kazanıyla onları bekliyordu. Çıkış ise hemen arkasındaydı. “İzin ver gidelim cadı.” diye bağırdı Sydney ama yetersizdi. Fedakarlık yapmanız gerek biri burada kalacak diğeri ise yoluna devam edecek.” “Judith yazının anlamı ortaya çıktı.” “ Fedakarlık savaşı burada fedakarlık yapmamız gerekiyor.” Judith düşündükten sonra“Ben kalırım Sydney, sen git.”“Hayır ben kalırım.” “Hayır" “Çobuk olun.” "Gel Sydney bir planım var. Şimdi ben burada kalacağım sen girerken tam bende osırada koşarak gireceğim ve böylece ikimizde girmiş olacağız.” “Pekala o zaman yapalı m şu işi.” Sydney öne çıktı ve girişe ilerledi. “Gir buraya." dedi cadı. Sydney girerken Judith koşarak dışarı çıktı. Sydeney de onun arkasından hızlıca çıktı. Judith asasını çıkarıp orayı görünmez yaptı ve girişinide kapadı. Sonsuza dek de kapalı olacaktı. Sydney ve Judith kapattıkları anda zaten yasak ormana geri dönmüşlerdi. “Bu olanları anlatmayalım Judith.” "Peki tamam anlatmayız.” Judith ve Sydeney kaldıkları yerden devam ettiler ve sonra Hogwarts'a geri döndüler. Onlar için olanlardan sonra Hogwarts ilaç olmuştu. Ve ses o da artık özgürdü. Nasıl bilecekleridi ki belki o ses özgürlüğünü insan olarak yaşıyordur. Belki de o profesörlerden biridir. Bunu asla öğrenemiyeceklerdi. En azından onlar öyle sanıyorlardı
| |
| | | Diana Myrcella Elysium
Lakap : Dia. Crella. Ella. Rp Sevgilisi : Henüz yok. Mesaj Sayısı : 255 Kayıt tarihi : 18/08/09
Özel Rp Puanı: (70/100)
| Konu: Geri: Sacrifice In The War Çarş. Ağus. 31, 2011 11:44 am | |
| Karanlık...
Ellerini hızlıca götürdü yüzüne. Sıkılıyordu besbelli. Ormanın soğuk rüzgarlarına bir taraftan hapsolmak, bir taraftan da onları bir hükümdar gibi yönetmek istiyordu. Arada bir, nazik ellerindeki düzgün tırnaklarıyla oynuyor, önüne gelen sarı saç tutamlarına doğru götürüyordu ellerini. Üzerindeki dar kot pantolona ve ince, askılı, bol bluzüne rağmen üşümüyordu. Havanın soğukluğu her ne kadar iliklerine kadar işlese de, herşeye rağmen kendisini burada güvenli hissediyordu genç kız. Karanlığın o şehvet verici sesine tanık oluyor, korku dolu yerlerine bakmakla yetiniyordu. Cesaretliydi belki ama hiçbir zaman bir Gryffindor kadar cesaretli olacağını düşünmüyordu. Gryffindor kadar düşüncesiz ve cesaretli gördüğü bir bina yoktu zaten. Bunu düşünmenin zamanı olmadığını içinden geçirdikten hızlı ve sık adımlarına devam etti. Çalıların ardından şiddetli bir ses duydu. Rüzgarın yönlendirdiği ses değildi aslında bu. Daha koyu, daha çok bir ırkın sesi gibiydi. Hızlıca duraksadı. Hızlıca asasını pantolonunun arka cebinden çıkartmaya çalışarak derin bir soluk aldı. Saçlarını hızlıca savurdu ve asasını kaldırdı. "Kimsen çık ortaya." Sesinin tam zıttına, arkasında bir sesin yükselişini duyunca, mavi gözlerini faltaşı gibi büyüttü. Tanınmadık bir ses olduğu belliydi, ama tanıyor olmalıydı. "Bu kadar asi olmaman gerek Sydney." Derin soluklarındaki korkuyu birbirine katarak dönmeye çalıştı yavaşça.
Korku dolu ekşitti yüzünü. Küçümsemek istercesine ilerledi genç adama doğru. "Şuraya bak. Bizim Ravenclaw'ın yüz karası Joseph ormanlara akmış demek. Söylesene. Hiç korkmadın mı gelirken?" Sinirli bir edayla genç kız yaklaşmaya başlayan genç çocuk, elindeki asadan biraz daha uzun olan çalı çırpıyı sağ elinden sol eline geçirip duruyordu. Çarpık bir gülümsemeyi, dolgun dudaklarına takınmış, her zaman korkak bir çocuk olarak görünen benliğini bu defa sapık edası denilebilecek kadar çekiciliğe bırakmıştı. Saçlarını jöle yardımıyla dikleştirmiş, ince yüz hatları ve elmacık kemiklerinin çıkık olduğu, bembeyaz teninin tıpkı bir vampir gibi hayran bıraktığı çocuktu aslında. Sydney, ona kendisini bildi bileli küçük bir ilgi hissetse de çocuğu tırsak bir aptal olarak nitelendirmekten başka bir şey yapmıyordu. Sadece onu yakışıklılığı için kullanmak istiyor, onunla sadece tek bir gece yatıp, daha sonra bırakmak istiyordu. Çocuğun kızgın, etkileyici bakışlarına karşı koymamak istiyordu bir an önce. Ama şimdi değil, kendi isteğiyle, çocuğa zorlayıcı bir etkiyle olmasını istiyordu bunu. Çocuğun kendisine doğru sinirle geldiğini görünce kulağında seslerin yankılandığını duydu birdenbire. Elindeki acıyı ve asasının yerde olduğunu gördü sadece. Sol elini, sağ bileğine doğru götürdü ve sıkmaya çalıştı. Kendisini birden bire, duvara yaslanmış ve gözlerini Joseph'in gözlerine kenetlenmiş bulurken buldu. "Gün geçtikçe güzelleşmişsin bebeğim." Ellerini çocuğun kaslı bedenine ittirmekte olan genç kız, istemiyordu böyle bir şeyi. Daha tutkulu bekliyordu, kendisinin zorlamasını. Çocuktan kaçmak istercesine bağrınmaya başladı. "Bana sahip olamazsın seni aptal." İnce parmaklı, bembeyaz tenli ellerini ittirmeye devam ediyor, zaman geçtikçe harcadığı enerjisini kaybetmeye başlamıştı. Yorgun düşüp kendisini çocuğa bırakmak zorunda kalmıştı. Gözleri çocuğun gözlerini dikmişti. Joseph ona tutkuyla bakarken Sydney ona vazgeçmesi için yalvarıyordu. Biraz daha ittirmeye çalıştırdı ama Joseph ona göre daha kaslıydı. Bir süre sonra Sydney'in gözleri ağırlaşmaya başlamıştı. Bu durumu fırsat bilip Joseph, Sydney'e bu sefer daha sıkı yapışmıştı. Joseph, Sydney uyurken onu kucaklayıp daha sağlam bir ağacın yanına bırakmıştı. Eğilip elleriyle Sydney'in dudaklarını okşuyordu. Judith, Sydneyle ders çalışması gerektiğini biliyordu. Ama Sydney onun yanına gelmemişti. Judith,Sydney'in kendini bulduğu yere yasak ormana doğru ilerlerken etrafınıda kulaçan ediyordu. Epey yol yürüdükten sonra yasak ormana varmıştı. "Ahh, buranın bu kadar soğuk olacağını tahmin etmeliydim.” Judith o sırada elleriyle kollarını ısıtmaya çalışıyordu. O kadar soğuk olması şarmıydı? Oysa Güneş açık hava çok güzel cıvıl cıvıldı. Etraf Judith'in kararlılığını yitirdiyordu. Bu yüzden koşmaya başladı. Ve “Sydney" diye bağırmaya başladı. Biraz daha ilerlediğinde Joseph, Sydney'e tecavüz ediyordu. Sydney ise yerde baygın halde yatıyordu. Judith Asasını çıkarıp aklına gelen ilk büyüyü yaptı. “Sersemnet” Sydney büyü sayesinde Joseph'den kurtulmuştu. Judith,geçen hafta şifacıdan aldığı şifa iksirini Sydney'in ağızına döktü. Sydney kendisini çok yorgun hissediyordu. Gözleri mos mor olmuştu. Judith,onu ağaca dayadı ve yanına oturdu. "Bu hale nasıl geldin Sydney?” “Burada oturuyordum. Etraf sakin ve ıssızdı. Bir anda çalılıklardan ses geldi. O tarafa doğru başımı çevirdim ve kimsin diye sordum. Gelen Joseph idi. Git gide daha da güzelleşmişsin bebeğim dedi ve ellerini benim belime doladı...” "Yani tecavüz etmeye çalıştı. Ve sende kendini ona bıraktın!” “Evet, ama ilk koştum. Benden daha hızlıydı. Yorgun düşüp bayıldım ve sen beni kurtarmasaydın ben..” “Evet,evet biliyorum. Ama yukarı doğru kırmızı kıvılcımlar atabilirdin.” “Çok üzgünüm ama atamamın sebebi. Asamın yere düşüp Joseph'in basmasıydı." “Pekala onu tamir edelim o zaman.” Judith ve Sydney oturup asayı tamir etmeye çalıştılar. Asanın resmen cıvığı çıkmıştı fakat asanın sadece tutkaç kısmı kırıldığından bantlamak yeterli olmuştu. Ama bantlayınca birden asadan ışık çıktı. Judith ve Sydney birbirlerine sarılmıştı. Asa onları bir labirentin içine sürüklemişti. Labirentin adı Fedakarlık Savaşı idi. Judith ve Sydney ne olduğunu anlamamışlardı. Aslında burasının labirent olduğunuda bilmiyorlardı. Labirent, sarı bir duvarla kaplanmıştı. Isısı ise kutupları andırıyordu.. Judith ve Sydney birbirlerinin titremelerini hissediyorlardı. Sarılmayı bırakıp etraflarına bakmaya başlamışlardı bile. “S-Sydney, sence de burası fazla soguk değilmi?” "Evet, b-baksana benim burnum çoktan buz ka-kapladı." “Asamla bir ateş yakacağım.” “Tamam.” Judith denedikten sonra burada büyünün geçerli olmadığını anlamıştı. “Burada büyü geçerli değil.” O sırada Judith ilerlemeye başlamıştı. “Bak şurada kazak ve sıcak giysiler var.Onları üstüne geçir." “Ahh, aman tanrım. Düştüğüm durumada bir bak Hogwarts'a geri dönünce...” “Bence geri dönmek için epey bir yol var Syd.”
Neden bahsediyorsun? Hem biliyorsun lakaplardan hoşlanmam." diye mırıldanarak Judith'in yanına geldi. Ve o sırada çığlığı bastı. “Şşş..sakin ol.” Judith umutsuzca lafına devam etti. “Alt tarafı labirentdeyiz. Düşün ya burdaki bir canavar olsaydı?” “Judith bence o da artık var.” “Haa..inanmıyorum sakın kötü bir şey söyleme. Burası her düşündüğümüzü yapıyor. Anlatılanlar doğruymuş. Buraya gelen kişi düşündüklerini görüyor. Ve bu düşünceler yüzünden buradan kimse çıkamamış.” “Ahh,tanrım hayel mi görüyorum. Hey bu çiçeklerde nerden çıktı?” “Ben bir çiçek düşündüm ve işte burada.” diye bağırdı. Çobuk bu canavardan kurtulmayı düşün. Evet işe yarıyor Jud. Seni seviyorum.” Sydney, Judith'in boynuna sarılıp bırakmıştı. “Nerede?” “İşte burada.” "Sen bir dahisin Sydney, çok akıllısın.” Sydney gülümsedi ve tekrar yazıya odaklandı. “Bu yazılar tersten." dedi Sydney. “Peki onu ben okuyabilirim. Bir dakika” Judit kendinden emin bir şekilde okumaya başladı.“Bağla..dılar umudun sim..ce..leri..ni üç..sü..tun açılır otlar..ın yo..lun..a ula..tırır se..ni suy..un hu..dutları..na şim..di aç gözlerini.” diye bitirdi Judith. “Bunun anlamı ne?” “Sydney anlamadın mı? İlerde tehlike var demek”Sydney o sırada ateş yanan bir meşaleyi yerinden kaldırdı. Ve bütün koridor bir anda aşağı düştü. Soğuk,karanlık ve ıssız bir yerdi. “Haa..beğendin mi yaptığını Sydney? Senin sayende burada mahsur kaldık.” “Hah..nereden benim şuçummuş?" “O meşaleyi almasaydın bunlar olmazdı. Demek istiyorum.”“Yaa.. öylemi?" “Öyle.” "Hıh.” diyerek kavga etmeye başladılar. O anda bir ses “Durun, yeter artık.” “Noluyor? Sen kimsin?” Boşver, kavga etmeyin,kavga sizi burada öldürür. Alın şu ikisini ben burada duracağım siz gidin tırmanın." “Sende gel ses". "Hayır duvarlar yürüyemez.” Judith ve Sydney birbirlerine baktılar. Ve aletleri kullanarak yukarı çıktılar. Sonra da Sese teşşekkür edip yola devam ettiler. Labirentin sonunda bir cadı kazanıyla onları bekliyordu. Çıkış ise hemen arkasındaydı. “İzin ver gidelim cadı.” diye bağırdı Sydney ama yetersizdi. Fedakarlık yapmanız gerek biri burada kalacak diğeri ise yoluna devam edecek.” “Judith yazının anlamı ortaya çıktı.” “ Fedakarlık savaşı burada fedakarlık yapmamız gerekiyor.” Judith düşündükten sonra“Ben kalırım Sydney, sen git.”“Hayır ben kalırım.” “Hayır" “Çobuk olun.” "Gel Sydney bir planım var. Şimdi ben burada kalacağım sen girerken tam bende osırada koşarak gireceğim ve böylece ikimizde girmiş olacağız.” “Pekala o zaman yapalı m şu işi.” Sydney öne çıktı ve girişe ilerledi. “Gir buraya." dedi cadı. Sydney girerken Judith koşarak dışarı çıktı. Sydeney de onun arkasından hızlıca çıktı. Judith asasını çıkarıp orayı görünmez yaptı ve girişinide kapadı. Sonsuza dek de kapalı olacaktı. Sydney ve Judith kapattıkları anda zaten yasak ormana geri dönmüşlerdi. “Bu olanları anlatmayalım Judith.” "Peki tamam anlatmayız.” Judith ve Sydeney kaldıkları yerden devam ettiler ve sonra Hogwarts'a geri döndüler. Onlar için olanlardan sonra Hogwarts ilaç olmuştu. Ve ses o da artık özgürdü. Nasıl bilecekleridi ki belki o ses özgürlüğünü insan olarak yaşıyordur. Belki de o profesörlerden biridir. Bunu asla öğrenemiyeceklerdi. En azından onlar öyle sanıyorlardı
| |
| | | | Sacrifice In The War | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|