Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Magdelena Ellingson

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Magdelena Ellingson

Magdelena Ellingson


Mesaj Sayısı : 23
Kayıt tarihi : 07/08/12

Özel
Rp Puanı:
Magdelena Ellingson Left_bar_bleue97/100Magdelena Ellingson Empty_bar_bleue  (97/100)

Magdelena Ellingson Empty
MesajKonu: Magdelena Ellingson   Magdelena Ellingson Icon_minitimeSalı Ağus. 07, 2012 7:44 am

Karanlık Lord'un ölümünden sadece birkaç hafta sonra büyükannesini ziyarete gittiğinde kendisi için özel bir hediye olduğunu duyduğu sırada içi pır pır etmişti. Bunun bir hediyeden çok omuzlarına yüklenen ağır bir sorumluluk olduğunu tahmin edemezdi. Günler sonra unutulacak, belki aylar sonra evden kaybolup gidecek küçük bir armağandan çok daha kıymetliydi kendisine sunulan. Kısa boylu kadın yürümekte zorlanarak ağır usul yatak odasına girdi ve bir süre orada kaldıktan sonra elinde bir kutuyla holde bıraktığı torununun yanına geldi. İncecik kahverengi çatık kaşlarının arasında dikine, ince bir çizgi oluşmuştu. Kararsızlık içerisinde kalmış gibiydi, bir o kadar da çaresiz görünüyordu. Gerginlikle dümdüz kesilmiş dudaklarını ıslattıktan sonra kaşlarını kaldırıp kutunun kapağını kaldırdı ve pür dikkat içindeki cam küreyi çıkarıp kutuyu bir köşeye bıraktı. Kırmızı ve mavi renk küçük sis bulutları kürenin içinde yavaş yavaş daire çizerek hareket ediyordu. Kürenin oturtulması için altında yılan, dolunay ve pek çok figür kakılmış gümüşten bir tutacağı vardı. Bu ilginç armağan karşısında genç kızın dudaklarının kenarları beğeniyle çenesine doğru kıvrıldı. "Ucuz bir şey değil ha? Ne işe yarıyor peki?" dedi güzel dişlerini sergileyecek şekilde gülümserken. İhtiyar kadının elinden küreyi kaptığı gibi sağa sola döndürüp açısını değiştirerek inceledi ve bir tahminde bulunmak üzere ağzını açtı fakat büyükannesinin sesi ağzından dökülüp askıda kalan birkaç mırıltıyı bastırmıştı. "Dikkatli ol!" diye bağırdı cadı, tiz bir sesle. İki elini de kaldırmış, dehşet içinde kalmış bir suratla, aptal çocuğun bir karış açık kalmış ağzına bakıyordu. Genç cadının dudakları öfkeyle büzülmüştü. Elindekini kaldırıp fırlatmak için can atıyordu fakat merakına yenik düşerek kolunun altına aldı ve yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. "Benim olduğunu sanıyordum. Öyleyse ister kırarım, ister oyuncak yapar odamın bir köşesine koyarım. Ne işe yaradığını söylemeyecek misin büyükanne? Yoksa ziyan olacak." dedi dolgun dudaklarını gerip başını sallayarak. İhtiyar kadının kaşlarının kalkmasıyla alnında derin birkaç kırışıklık belirdi. Demek bu yaştan sonra bir de bacak kadar çocuktan tehdit alacaktı, ömrü boyunca böyle rezil bir durumla karşılaşmamıştı. Fakat gözlemlediği kadarıyla güvenebileceği tek kimse bu küstah çocuktan başkası değildi. "O kadar kolay değil küçük hanım. Elinde tuttuğun gücün farkında değilsin henüz." dedi. Yapmacık, sinir bozucu bir şekilde öksürdükten sonra devam etti. "Ona-" dedi gözlerini küreye dikerek "-sahip olmak istiyorsan öncelikle bir konuda anlaşmamız gerekecek." dedi. Bakışlarını küreden çekip genç kızın ışıl ışıl yanan gözlerine çevirip. Sesi katı, kararlı ve pek güçlü çıkmasına karşın Magdelena kadını iplemiyordu bile. Az önce özel bir hediyeden bahsederken şimdi karşısına dikilmiş 'anlaşma'dan bahsediyor kendi kafasına göre laf salatası yapıp boş yere kafasını ütülüyordu. Şu lanet olası şeyi bir an önce alıp çekip gitse kim ne diyecekti ki? Fakat daha sonra ebeveynlerine itinayla ulaştırılacak 'yaramaz torun' postası fikriyle gözlerini devirdi ve derin bir nefes verdi. "Evet büyükanne dinliyorum." Tekrar gözlerini devirip, oracıkta bayılacakmış gibi bir ifade takındı.

Kadın gözlerine inanamıyordu, karşısındaki küçük, şımarık çocuğun dünyadan haberi yoktu. Ne kadar soylu bir aileden geldiğinin, yıllardır kanında dolaşan muhteşem gücün farkında değildi. Bu işi başarabileceğinden de emin olamıyordu doğrusu. Büyük ihtimalle başından savacaktı. Karanlık Lord'un ölümü dahi derinliklerindeki efendisine bağlı ruhunu uyandıramamıştı. "Ne kadar farkında olmasan da aptal yavrum, eşi benzeri görülmemiş bir güce sahipsin." Nereden anlatmaya başlamalıydı emin olamıyordu, pat diye söylese bu toy küçüğün yüreğinin yarılacağına en ufak şüphesi yoktu. Az önce aralarında geçen tatsızlık bir anda toz olup havaya karışmış gibi elini torununun omzuna koydu. Genç kızın kafası karışmış gibiydi, büyükannesinin akli dengesini yitirdiğinden korkuyordu. "Sen-konuşabiliyorsun-onlarla." diye lafı ağzında geveledi kadın. Daha sonra gözlerini sımsıkı yumup kafasını salladı, düşüncelerinden bir şeyler ayırmaya çalışıyor gibiydi. Magdelena, kimlerle konuştuğunu sormayacaktı, genellikle insanlarla konuşurdu. Zaman zaman aynadaki aksiyle konuştuğu da oluyordu. "Ölülerle. Onlarla konuşabiliyorsun." Genç cadının gözleri önce iri iri açıldı, yüzü bembeyaz kesilmişti. Büyükannesinin yüzü nihayet itiraf ederek vicdanını rahatlattığını açık eden bir ifadeye bürünmüştü.

***

Hademeden çarptığı anahtarla pek ender girilen boş bir dersliğe kilitlemişti kendisini. Önünde bir sel gibi uzanan sıralardan birinin üstüne cam bir küre koymuştu. Kırmızı ve mavi renklerin birbirini kovaladığı, birleşimlerinde yer yer mor olanların da kovalamacaya katıldığı sis kümeleri vardı içinde. Ara sıra beyaz renk bir kıvılcım çatıp cadıya göz kırpıyordu. Üç haftadır düzenli aralıklarla buraya geliyor ve kürenin sırrını çözmeye çalışıyordu. Fakat tutacağının üzerindeki figürlere boş boş bakmaktan fazlasını yapamamıştı henüz. Daha çok, bir ayine dönüştürdüğü bu olayı ikide bir yarıda kesen bir çocuktan fırsat bulamamıştı. Süpürge dolabında yakalandığında bunun bir daha yaşanmayacağına yeminler etmiş ve büyük bir utanç duymuştu kendinden. Gece yarısı okul bahçesinde yaptığı denemede uzakta bir tümseğin üstünde duran silueti gördüğünde bunun bir tesadüf yahut göz yanılması olduğuna inandırmıştı kendini. Yeniden deneyecek, asla vazgeçmeyecekti. Genç kız, küreyle tanıştığı günün anısını zihninden bir süreliğine silip attı. Nasıl başlamalıydı, ne yapmalıydı hiçbir fikri yoktu. Büyükannesine kalırsa bu içgüdüyle alakalı bir şeydi. Tabi bunamanın eşiğinde olan bu kadının laflarının güvenilirliği tartışılırdı. Ellerini filmlerdeki gibi kürenin üstünde dolaştırdı. Sonuç alamayınca keyifsiz bir şekilde ellerini cam kürenin sıvı bir katmanla örtünmüşçesine kaygan dokusuna koydu. Komik görünmek istemiyordu, bir an önce olup bitsin istiyordu. "Efendimiz." dedi yalvarırcasına. Belki patronus büyüsü gibi, bu mereti çalıştırmak için de zihninde anıları canlandırması gerekiyordu. Savaşı düşündü, yıkımı. Çoktan imha edilmiş olması gereken bir yığın aptal büyücünün müritlerin ellerinde can vermesiyle sararan göz aklarını, dehşetle son bulan hayatları ve korkak surat ifadelerini hayal etti. "Lordum..." Ağzından kelimeler dökülür dökülmez sessizliği, sanki bastırılmaya çalışılan acı bir çığlık böldü. Kalbi âdemelmasına dayanmıştı, içinden bir şeyler kopup çoktan dersliği terk edip uzaklaşmış gibiydi. Biliyordu, ona ulaştığını hissediyordu fakat bir şeyler söylemek için ağzını açmaya cesaret edemiyordu. Bir şey diyecek oldu fakat hemen vazgeçip dudaklarını birbirine bastırdı. 'Yap gitsin.' diye düşündü, içinde kopan fırtınalara aldırış etmeden. Çığlık dinmiş, derslik yeniden sessizliğe gömülmüştü. Kafası zonkluyor, başı çatlayacak gibi oluyordu. Hiç beklenmedik bir şekilde kısık bir ses duydu ansızın. "Ah, küçüğüm..." Kendine engel olamadan ağzı şaşkınlıkla açıldı. Gözlerini uzun süredir kapalı tuttuğundan önünde rengarenk ışıklar yanıp sönüyordu. Gözlerini açmaya korkuyordu, açtığı gibi göz yuvarları dışarı fırlayacak ya da fena bir terslik olacak gibi geliyordu ona. Kalbinin gümbürtüsü hızla artarak devam etti. Zafer ve korkuyla harmanlanmış bir takım tuhaf duygular sarıp sarmalamıştı tüm bedenini. Bir daha bunu başarabileceğinden emin olamayarak aklında birden beliren cümleler ses buldu telaşla. "Efendimiz, sadık hizmetkârlarınız hiçbir zaman vazgeçmedi, efendimiz. Hâlâ büyük bir savaş veriyoruz, intikamınızı alacağız efendimiz. O ucube çocuğun hakkından geleceğimize şüpheniz olmasın. Meydanı bir avuç aptala bırakmayacağız, çizdiğiniz yolda devam edeceğiz lordum." Cümleleri ardı ardına sıralarken nefes nefese kalmıştı.

Göz kapakları bir anda açıldı, görüşünün geri gelmesiyle yüreğinin alevler içinde kalması bir olmuştu. Kürenin içinde bir belirip bir kaybolan yüzü ölene dek unutmayacaktı, sonsuza dek hafızasına kazınmıştı çoktan. "Görebiliyorum Magdelena, beni yanıltmadınız." diye yükseldi yorgun sesi, uzun bir aradan sonra. Genç kız tepesine kadar gururla dolup taşmıştı, ortamın ciddiyetine ve içindeki tereddütlere rağmen bir sevinç çığlığı koparabilir, kahkahalara boğulabilirdi. "Fakat, biliyorsun, bu benim kavgam. Ben olmadan da bir anlamı kalmazdı, değil mi Magdelena?" Cadı ne diyeceğini bilmiyordu, kendisini bir şeyler söylemeye mecbur hissediyordu fakat eli ayağı birbirine dolaşmış dili tutulmuştu adeta. "E-" "Ama-" Ağzından doğru düzgün bir cümle çıkmadığına lanetler yağdırıyordu. Nasıl bir söylem uygun cevap niteliği taşırdı ki? Fakat bir şey söylemesine gerek yoktu, çok sürmeden Lord sakin bir sesle konuşmaya başladı, oyun oynar gibiydi. "Pekâlâ. Somutluk kazanmam gerek, ölü ruhum hiçbir işe yaramaz. Hayatla temas hâlinde olmam bir şeyi değiştirmeyecek. Tarafın için vücudunu feda edeceksin." diye konuştu bilmece gibi. Her kelimesi yapboz parçası gibi oturuyordu yerine cadının kafasında. Büyükannesinin kendisine sunduğu armağan, soyuna getireceği büyük onur, ölüm müydü? Ansızın bunun bir kaçışı olmadığını anladı, kalbi sıkışmaya başladı. Nefesi daralmış solukları sıklaşmaya başlamıştı.

"Alohomora!" Bir klik sesi eşliğinde dersliğin tahta kapısı açılıp gümbürtüyle duvara çarptı. Çarpmanın etkisiyle birkaç parçası duvardan ayrılıp yerdeki toz birikintilerinin arasına karıştı. Magdelena şaşkınlıkla kafasını o yöne çevirdiğinde kapının ardında ayakları eşiğe basmakta olan sarışın, uzun boylu o çocukla buluştu gözleri yeniden. Bu seferki tesadüf değildi işte, babasından öğrendiği kadarıyla bir yabancıyla ikinci kez karşılaştığında rastlantı sayılabilirdi fakat üçüncü seferde takip edildiğin gibi bir gerçek çıkıyordu ortaya. "Bir misafirimiz mi var Magdelena?" dedi ses, buz gibi. Cümlenin bitimiyle sarışın büyücü olduğu yere mıhlanmış gibi kaskatı kesildi. Sesin kaynağına ulaşmak için etrafı taramaya başlamıştı ahmak. Cadı bir şey söyleyemedi, diyecek bir şeyi kalmamıştı artık. Bundan sonra ne olacaktı bilmiyordu, anlaşılan yaşayıp görecekti. Sonunun yakın olmasına karşın aklında hâlâ bir tahmin yoktu, zihni bomboştu. Düşünmekten aciz gibi hissediyordu kendini, gücü tükenmişti. Sanki onunla konuşurken, hiç farkında olmadan parça parça bir şeyler kopmuştu içinden. "Neler çeviriyorsun sen?" "Ne işin var burada?" dediler bir ağızdan. Magdelena, cevap vermeksizin büyücüyü süzdü bir süre. Yakasındaki arma Gryffindor'un altın sarısı ve kırmızı renklerindeydi. Deniz yeşili gözleri normalden daha büyüktü, dudakları ten renginden sadece birkaç ton koyuydu. Endişesi gözlerinden okunuyordu fakat bunu belli etmemek için epey çaba sarf ettiği de belli olmuyor değildi. "O konuşan şey- önce ben sordum!" Magdelena buna dayanamayacak gibiydi, oturduğu sıraya yığılıp kalacak kadar hâlsiz hissediyordu kendini. Bir anda parlasa mı yoksa her şeyden vazgeçip kendini camın diğer tarafından boşluğa mı bıraksa bilemiyordu. Bunun bir son mu yoksa kurtuluş mu olduğunu kestiremiyordu. Ve bir anda kafasına bir darbe almış gibi sarsılıp kendine geldi. Lordun huzurunda, böyle bir rezilliğin sürmesine nasıl razı olabiliyordu? "Sen!" diye kükredi bir anda. Sesinin şiddeti büyücüyü bir defa da olsa titretmeye yetmişti, sarışın büyücü merdiveni inerken basamaklardan birini atlamış gibi boşlukta bulmuştu kendisini. Uzun zamandır cadıyı takip ediyordu fakat yaptığı işi suratına çarparcasına pat diye karşısında belirerek fazla ileri gitmiş olabilirdi. Buna rağmen, yokluğun içinden gelen ses doğru bir şeyler yaptığının kanıtı niteliğindeydi. Kendi başına dolaplar döndürüp duruyordu ve yüksek ihtimalle bu işin sonunda başına bir iş açacaktı. Bunu yapmasına izin veremezdi, zarar görmesini uzaktan seyredemezdi. Neden böyle düşündüğü hakkında en ufak fikri yoktu, kalbinden geçeni yapıyordu sadece. Bakışlarını cadının mavi pırıltılarla yanan gözlerinden, düzgün burnundan ve gece kadar siyah saçlarından çevirip önündeki küreye doğrulttu. Küçük küçük bulutlar süzülen şeffaf bir küreydi bu. İçinde bir şeyler kıpırdanıyordu. Bir kaybolup bir- "Sen kim olduğunu sanıyorsun! Onun karşısında-" dedi cadı bakışlarını bir saniye için küreye çevirip. Acımasız, dehşet saçan bir ifadeyle yüzünü tekrar büyücüye döndü. "-bu ne pişkinlik!" Büyücü, kendinden geçmiş gibiydi, gözlerini kırpıştırıp tekrar baktığında karşısındaki görüntünün silinmemiş olmasının tek sebebi şüphesiz gerçekliğiydi. Bembeyaz suratında yarım yamalak pis bir gülümseme seçiliyordu. İkinci defa geri dönemezdi, sonsuza dek varlığını yitirmişti. Bir an asasını çekmek geçti içinden, fakat ölü bir kimseye daha fazla zarar veremeyeceğini hatırlayınca asasını sımsıkı kavrayan elini gevşetti. Bir cadıya bir önündeki küreye baktı, bu kızın sağlığı yerinde olamazdı. Nasıl bir tehlikede olduğunun, ne yaptığının farkında değildi o. Koşarcasına ilerleyip ellerinden tutarak cadıyı oturduğu sıradan kaldırdı ve hiç düşünmeden önündeki küreyi kaldırıp duvara fırlattı. Binlerce kırık cam parçası doldurdu dersliğin içini, şangırtıyla. Yanlış görmüyorsa, duvarın dibinden tavana doğru uzanan buhar kümeleri oluşmuştu. Islığı andıran tiz bir ses çıktı ve hemen sonra cam parçalarıyla birlikte yok oldu.

Büyücü, cadının tuttuğu elini daha sıkı kavrayıp onu peşinden sürükledi ve oradan derhal uzaklaştırdı. "Kafayı yemişsin sen. Bir şeyin var mı? Doğru Hastane Kanadına gidiyoruz." dedi buyurgan bir sesle. Genç cadı, kalbindeki kafesten bir kuşun kurtulup özgürlüğe kanat çırptığını duyumsuyordu sanki. Ellerini tutan elleri bıraktı, önü sıra ilerleyen büyücü ellerindeki sıcaklığı kaybedince arkasına dönüp hesap sorarcasına cadının yorgun yüz hatlarında dolandırdı bakışlarını. Magdelena, olanların doğruluğunu sorgulayamayacak kadar tükenmişti, bildiği tek şey karşısındaki her kimse ona büyük bir minnet borcu duyduğuydu. Üstündeki tüm yorgunluğu atarcasına derin bir nefes verdi ve sebebini bilmediği bir şekilde kendini büyücünün kollarında buldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alyssha Cassidy Malfoy
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Alyssha Cassidy Malfoy


Lakap : Aly, Cass
Rp Sevgilisi : Xavier Shane Raymond.
Mesaj Sayısı : 827
Kayıt tarihi : 01/11/09

Özel
Rp Puanı:
Magdelena Ellingson Left_bar_bleue100/100Magdelena Ellingson Empty_bar_bleue  (100/100)

Magdelena Ellingson Empty
MesajKonu: Geri: Magdelena Ellingson   Magdelena Ellingson Icon_minitimeSalı Ağus. 07, 2012 9:02 am

# Betimleme: 29/30
# Akıcılık: 10/10
# Yazım Kurallarına Uyum: 9/10
# Sayfa Düzeni: 10/10
# Renklendirme: 5/5
# Kurgu: 24/25
# Uzunluk: 10/10

[ Toplam: 97 ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Magdelena Ellingson
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ellingson, Magdelena.
» Magdelena'nın Mantar Panosu

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Role Play Geçmişi-
Buraya geçin: