Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Forbidden Passions.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Erica Mae Blewitt

Erica Mae Blewitt


Lakap : İngiliz diyorlar ona.
Rp Sevgilisi : Bir Nathan var beni benden alan, vahşi erkekim benim :m
Mesaj Sayısı : 180
Kayıt tarihi : 07/09/11

Özel
Rp Puanı:
Forbidden Passions. Left_bar_bleue100/100Forbidden Passions. Empty_bar_bleue  (100/100)

Forbidden Passions. Empty
MesajKonu: Forbidden Passions.   Forbidden Passions. Icon_minitimeSalı Ağus. 14, 2012 7:54 am

*Düzenlenecek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Erica Mae Blewitt

Erica Mae Blewitt


Lakap : İngiliz diyorlar ona.
Rp Sevgilisi : Bir Nathan var beni benden alan, vahşi erkekim benim :m
Mesaj Sayısı : 180
Kayıt tarihi : 07/09/11

Özel
Rp Puanı:
Forbidden Passions. Left_bar_bleue100/100Forbidden Passions. Empty_bar_bleue  (100/100)

Forbidden Passions. Empty
MesajKonu: Geri: Forbidden Passions.   Forbidden Passions. Icon_minitimeSalı Ağus. 14, 2012 8:07 am

    Efsunlu karanlık, genç cadının içine işlerken sadece bakmakla yetindi buz mavisi gözleriyle. İçini kaplayan telaş ve fark edemediği duygular ne yapması gerektiğini düşündürüyor adeta bir çıkmaza sürüklüyordu. Beline yerleştirdiği asayı ince parmaklarıyla yoklarken, elinde tuttuğu oka baktı sakince. Southsea’deyken ablası Amelitâ’nın kendisine verdiği bu değerli eşyanın büyük büyük annesinden kaldığını biliyordu. Elleri ile yay kanadına işlenen desenlere dokunarak gülümsedi. Hepsinin bir anlamı vardı. Eski dilde yazılan ve bunu renklendirerek bir resim haline getiren sanatçının ne kadar uğraştığını tahmin edemiyor sanki kendini bir hırsız gibi hissediyordu. Ablasından çalmamıştı, tersine o vermişti ancak bu yinede bu kötü bir duyguydu. Üstelik o şimdi bir kurdun yanındayken. Yüzünü mahveden bir kurt… Buz mavisi gözleri dolarken kızıl saçlarını geriye doğru attırdı ardından parmaklarını yayına sardı sıkı sıkı. Bu sefer kimseye saldırmayacaktı, tek istediği biraz olsa güvenliğini sağlayabilmekti. Güldü, gözlerini kararmaya başlayan bulutlara çevirirken. Ne ironiydi ama. Elanor teyzesini kandıracak kadar kördü gözleri. Kadının kendisini arayacağını ve sonunda ağır bir azar dinleyeceğini bildiği halde buradaydı. Birkaç hafta önce ağabeyleri ile geldiği büyük ormanda. Bakışları yerde kurumaya yüz tutmuş çamur kalıntılarına kayarken derin bir nefes aldı. Bir Blewitt bu kadar güçsüz olamazdı. Sonuçta kurt adamları avlayan bir kökenden geliyordu. İlerledi ve adımlarının sert basmasını sağladı. Serinletici hava bir tokat misali yüzüne çarparken sol tarafını dinledi. Aylar önce aşık olduğu vampiri anımsarken hala canı yanıyor ve şimdi yine bir yaratığa tutulmanın acısını çekiyordu. Hayır, onu seviyor olamazdı ya da belki kendini kandırıyordu. Neden kendisi ile bu denli dalga geçen bir yaratıkla görüşmek istesin? Özellikle de bu koskoca ormanda. Onu bulabileceğini mi sanıyordu? Kendini avutma Mae, artık vazgeç bu saçmalıklardan. Düşünceleri gelgit yaşarken adım attığı bu yeri anımsadı gülümserken yürümeye devam ediyordu.







      Birkaç hafta önce…

      ‘‘Chase, yanlış yöne gidiyoruz.’’
      ‘‘Chace, sen yanlış biliyorsun asıl.’’
      ‘‘Ah seni ahmak, ikizim olabilirsin ama zerre kadar aklın yok!’’
      ‘‘O yüzden birincilikle mezun oldum değil mi kardeşim?’’
      ‘‘Hayır, birincilikle mezun olan bendim!’’

      Kavgalarının gerçekten çekilmez olduğu günlerden biriydi. Erica başını sallarken bir yandan da buz mavisi gözleri onların arasında gelgitleri yaşıyordu. Sonunda yayını ikisine doğrularak konuştu. ‘‘O çenenizi kapamazsanız, oku kafanıza yersiniz ağabeylerim.’’ İkisinin de gözlerinin duraksaması ile yayını indirerek tebessüm etti. Bunu seviyordu. Amelitâ gittiğinden beri tüm ilginin onun üzerinde olması güzeldi ancak özlüyordu ipek saçlı ablasını. Tersine babasına benziyordu. Sarı saçları ile her zaman bir barbie bebeği andırırdı. Kıskanıyor kelimesi de mantıklı olurdu ancak bunu kendine yediremediği de bir gerçekti. Kendisinin saçları kalın ve kızıldı. İnsanların onunla dalga geçmesini bir süre kaldıramamıştı ancak bu sonradan pek de umurunda olmadı. Dudaklarını büzerken mavi gözlerini ayaklarından kaldırarak etrafına bakındı. Tanrı aşkına, neredeydi bu lanet olası ikizler? ‘‘Chase! Chace!’’ Sesinin yüksek çıkmasını ummuştu ki beklediğinden de yüksek çıkmıştı. Dudaklarını büzerek arkasına döndü ve ilerledi. Birkaç dakika sonra yere düşmüş ağaç parçasının üzerine oturdu ve derin bir nefes aldı. Örmüş olduğu kızıl saçlarıyla oynarken duyduğu ses karşısında irkilerek ayağa kalktı. Kendisine doğru bakan bir çift göz sayesinde korkmuş üstüne üstlük sesini dahi çıkaramamıştı. Kahverengi tüyleri yaratığı sevimli gösterse de fazlasıyla büyüktü. Bir adım geri atarak yayına uzandı ve oku gerdi. ‘‘Benden uzak durmazsan seni öldürürüm lanet olası yaratık!’’






    Büyük bir aptallık yaptığını biliyordu. Gerisi çok ironikti zaten. Asla atalarına benzemiyordu. Kalp atışları hızlanırken havayı kokladı sakince. Bu tanıdık hissi daha önce de biliyordu. Etrafına bakarak ağaçlardan birine yaslandı. Bir an önce beni bulmasını diliyorum, bir an önce. Çocuğun gözlerini görebilmek için her şeyi yapabilecek durumdaydı. Diğer erkeklere oranla uzun saçları, her daim uyanık bakışları ve çarpık tebessümü… Nasıl olurda bu kadar etkilenebilmişti anlamıyordu. Sadece birkaç haftadır onu düşünüyordu. Tabii rüyalarında ve görülerinde onu görmesi de bunun yanında bir hiç kalıyordu. Kim bilir Elanor onu burada yakalasa ne olurdu? Kahkahası ormanı çınlatırken sadece bekledi. Bir an önce kurdunun gelmesini istiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nathaniel Argent

Nathaniel Argent


Lakap : Nathan, Nate
Rp Sevgilisi : Erica. Ek olarak Brendan'ı da ona kuma getiriyorum boş vakitlerimde. ashfjasf
Mesaj Sayısı : 75
Kayıt tarihi : 14/08/12

Forbidden Passions. Empty
MesajKonu: Geri: Forbidden Passions.   Forbidden Passions. Icon_minitimeSalı Ağus. 14, 2012 8:59 am

    Adımları daha önce hiç olmadığı kadar ağırdı belki de genç adamın. Yavaşça süzülüyordu ormanın içerisinde, içine çeke çeke havayı. Onun kokusunu duyumsayabiliyordu, onu hissedebiliyordu... Gözünün önünde kızıl saçlar canlanırken, havada uçuşan tatlı bukleleri anımsadı. Dudakları istemsizce kıvrıldı Nathan’ın. Üç hafta içerisinde kim bilir kaç kez düşlemişti o ipeğimsi saçların içerisinden geçirebilmeyi parmaklarını. Kaç kez hayalini kurmuştu kızın buz mavisi gözlerini yeniden görebilmeyi. Garipti, hayatı boyunca pek çok göz görmüştü adam. Ancak böylesi? Böylesini daha önce, asla ama asla görmediğinden emindi Nathaniel. İnsanın, hatta bir kurdun bile içine öylesine derinden işleyebilirdi ki; kızın bu büyüsünün farkında olmadığından oldukça emindi. Gözlerini kapadı yavaşça. Ciğerleri onun burada olduğunu haykırıyordu, yakınlarda, çok yakınlarda. Ayakları onu sürümeye devam etti umutsuzca. Neden bilmiyordu genç adam kızı bu kadar çok düşündüğünü. Kendini kandırıyorsun Nathan, biliyorsun değil mi? İç sesi onunla savaş açmış gibiydi. Düşündü genç adam; belki de iç sesi Brendan’dan başkası değildi... Onun kahkahaları hala zihninde canlanıyordu. Çatılmış kaşlarının altında ışıldayan dipsiz mavi gözleriydi en alaycı kısmı en yakın arkadaşının. Ve, bir kez olsun çekinmemişti o alaycı gözleri dikip Nathan’a bakmaktan.

    “Benden uzak durmazsan seni öldürürüm lanet olası yaratık!” Kızın sözleri saldırıya geçti bu kez zihninde. Kurt formundaydı genç adam kızın sesini ilk kez işittiğinde. Kahverengi tüyleri ayın ışığı ile hayat buluyor, uzamış köpek dişleri dehşet verici çenesinin yanlarında parıldıyordu. Aklı karışıktı, başında onlarca dert vardı. Onun hayatı hep zordu zaten, dışarıdan en kolayını yapmıyormuş gibi görünse dahi. O gün, Brendan yoktu yanında. Kaderdi belki, belki de değildi. Bilirdi herkes bu ikilinin ayrılmadığını. Onlar geceye, aya, dünyaya meydan okuyanlardı. Onlar dosttu, kardeşti. Ve ayrılmamaya yemin etmişlerdi defalarca kez. Ancak o gün; yoktu. Yoktu işte. Tıpkı kaderin de olmadığı gibi. Mugglelara sorarsan kurt adamlar da yok. İçindeki sesi bastırmak için savaşıyordu; oysa bunu denedikçe anıları geçiyordu saldırıya. Yay gerilmişti kendisine doğru o zaman. Kızın bakışlarındaki endişeyi görmekle kalmamıştı Nathan. Hissetmişti. Kızıl cadının saçlarının havalanışına sabitlerken gözlerini, kendisine söylenen sözler üzerine bir adım gerilemişti. Bir sonraki hamlesi kızı tamamen hazırlıksız yakalarken elbette ki, bir sıçrayış ile yayı pençesiyle kaptığı gibi darmadağın etmişti. Üç hafta önceydi; ama çok net hatırlayabiliyordu adam. Haykırış yükselmişti kızın boğazından. Gözleri öfke ile parıldamış, ne yapacağını bilemeden geri çekilmişti. O an için, tüm emellerini unutmuştu genç adam. Görevini, avcıları, öldürmesi gerekenleri... Belirmişti vücudu karanlığın içerisinde insan bedeninin acizliği ile birlikte. Kahverengi tüyleri artık saçlarıydı. Gözleri, gözleri hâlâ aynı koyu ton kahveydi. İnsanın içine işlediği söylenirdi, işlerdi de. Kıza baktı Nathan sesini çıkartmadan. Onu korkutmak istemiyordu; onu korkutmak onun kişiliğine aykırı düşerdi en başta. Tıpkı korkutmamasının görevlerine aykırı düşmesi gibi. Oysa o, kişiliğini seçti. Genç kıza doğru bir adım atmıştı yavaşça. Başını eğerek, küçük bir referans eşliğinde, alaycı tonunu unutmaksızın mırıldanmıştı. “Bizzat ellerinizden, ölümü bekliyorum hanımefendi. Ancak itiraf etmeliyim ki bunu yıllardır deniyorlar, maalesef başarabilen yok.”

    Yeniden gülmeden edemedi genç adam günümüze dönerken. Brendan’ın yanına gitmek istiyordu, burada ne işi vardı? Derin bir nefes aldı. İçkisini yudumlaması gerekirken divane gibi dolanıyordu ormanda. Onun kokusunu aldığını düşünerek. Artık beyni de mi oyun oynar olmuştu ona? Kaşlarını çattı. Geri dönecekti, kesinlikle. Hilal şeklindeki ayın ışıkları üzerine vuruyordu o sırada adamın. Huzurun içine dolmasına izin verdi, kendisini rahatlatmak zorundaydı. Geriye doğru hamle yaptığında kızın kahkahasını duyumsadı. Gerçek kahkahasını. Hızla koşturmaya başladı ona doğru. O koşarken tüm orman alevleniyordu adeta. Her canlı kaçışıyor, ağaçların yaprakları yol veriyordu ona. Koştu. Bir dakika, iki dakika... Zamanı bilmiyordu ama koşmaya devam etti. Birdenbire, durdu genç adam. Gözleri kızınkiler ile göz göze geldi. O buz mavisi gözlerle. Aynı hatırladığı gibi olduğunu düşündü adam. Tek kaşını kaldırdı yine de. Onun burada olmasını istediğini kendisine itiraf etmeyecek kadar korkak değildi; asla bir korkak olmazdı. Mağrur bakışlarını kıza dikti, ne olursa olsun buraya gelmemesi gerektiğini bilemeyecek kadar saf mıydı? Belki de onu öldürebileceğini sanacak kadar cesurdu? Kızın ne olduğuna karar veremiyordu Nathan. Ona doğru bir adım atarken, kadifemsi sesiyle İngiliz aksanı eşliğinde mırıldandı. “Demek beni öldürememek içinde kaldı, söylemeliyim ki bunu bugün de başarama-” dediği sırada kızın tepkisi üzerine cümlesini yarıda kesti. Kızı kendisine doğru bir adım atarken gördüğünde, sesi alaycı tonundan sıyrıldı. Ciddi ve genizden gelen bir mırıltıydı dökülen dudaklarından. “Burada ne işin var, Blewitt?”


En son Nathaniel Argent tarafından Salı Ağus. 21, 2012 1:50 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Erica Mae Blewitt

Erica Mae Blewitt


Lakap : İngiliz diyorlar ona.
Rp Sevgilisi : Bir Nathan var beni benden alan, vahşi erkekim benim :m
Mesaj Sayısı : 180
Kayıt tarihi : 07/09/11

Özel
Rp Puanı:
Forbidden Passions. Left_bar_bleue100/100Forbidden Passions. Empty_bar_bleue  (100/100)

Forbidden Passions. Empty
MesajKonu: Geri: Forbidden Passions.   Forbidden Passions. Icon_minitimeSalı Ağus. 14, 2012 2:14 pm

    Gözlerinin çakıştığı çocuğa baktı ve ağzının mühürlenmesine izin verdi. Kırmızı dudaklarını birbirine bastırırken konuşmamayı diledi. Üzerine düşen ayın kudretli parıltısı karşısında ne yapacağını bilmeksizin dikilirken çocuğun sözleri ile irkildi. Başını bir anlığına kaldırdı ancak bunun hata olduğunu düşünürcesine gözlerini yöneltti karanlık ormana. Sessizlik… Daha önce kendini hiç bu kadar savunmasız ve çaresiz hissetmemişti. Boştu beyni, sanki biri içini boşaltmış içine karşısındaki kurda duyduğu hisleri doldurmuştu. Ah hayır, bunu yapma bana. Kulaklarına kadar ulaşan güçlü ses tekrar ona çevirmesini sağlamıştı gözlerini. Mecbur kalmıştı buna adeta. Kızıl saçları yüzünden uzaklaşırken rüzgâra bıraktı kendisini sadece. Cümlelerini ve beynine dolan hissi düşünürken elinden daha fazlası gelmiyordu. “Burada ne işin var, Blewitt?” Mantıklı sorusuna karşı sadece dudak büktü ve sessiz kalmayı tercih etti. Başını dikleştirirken ona karşı beslediği hisleri anlatamazdı. O sadece dalga geçerdi. Saçları, gözleri hatta belki avcılığıyla… Blewitt’lerin kızları bir kurda âşık olmuş. Ne haber ama! Nathan’ın gözlerine bakarken aklında oluşan fikir gayet hoşuna gitmişti. Bu kurtsal bakışları iyi tanıyordu. Yıllar önce kendisine bakan bir çift gözü hatırladı. Ablasını kendisinden çekip alan o iğrenç adam. Dudaklarını buruk bir gülümseme ile araladı. ‘‘Sadece sana birkaç sorum olacak kurt çocuk.’’ Son kelimeyi bastırırken onu kızdırmak istiyordu. Kendisinde sadece bir ‘çocuk’ olduğunu vurgulamaya çalışıyordu. Hâlbuki öyle miydi olanlar? Burada olma nedeni, korkusu, aradığı bahaneler… Cesaretsiz bir korkağın tekiydi. Güvenemezdi kimse ona, inanamazdı duygularına. Kendini aşağılamayı bir kenara atarak sürdürdü İngiliz aksanlı konuşmasını. ‘‘Amelitâ Blewitt isminin yabancı gelmediğini biliyorum. Ablam. Üstelik… sizin gibi bir yaratığa aşık olmuştu.’’ Çocuğun gerildiğini hissediyordu. Uzun kollarını göğüslerinin hizasında birleştirerek baktı suratına. Korkusuzca… Sadece kendini kandırıyordu. Bakışları değişmeksizin ezici bir havaya bürünmüştü. İstediği bu değildi ancak elinden başka bir şey gelmiyordu. Babasına, annesine özellikle de atalarına karşı gelemezdi. Yoksa istemez miydi; rüzgârda uçuşan kuzguni saçlarına dokunmayı, elini tutmayı hatta bir kere olsun kurt görünümünde tüylerini okşamayı. Hayvanları seven bir kız olarak yetiştirilmiş ardından bir avcı olması gerektiği öğretilmişti. Nasıl bunu başarıyorlardı, anlamamıştı. Beyin yıkama olarak algılıyordu bunu. Gelenekler ve görenekler… Bu sana aile mirası Mae. Ona sahip çık ve ablanın intikamını al. İşte buydu babasının sözleri. Ne zaman görse Nathan’ı beyninde yankılanıyordu sözleri. Canı sıkılıyor adeta bir çıkmaza sürükleniyordu.

    Buz mavisi gözlerini kudretli ay ışığına çevirdi. Yüzü aydınlanırken geceyi ne kadar sevdiğini belli ettirdi çocuğa. Seviyordu, sevmemesi imkânsızdı. Akşamları Southsea’deyken yataktan kaçtığını hatırlıyordu. Küçücük bir çocukken bile ağaçlar arası yolculuk yapar, hatta bazen dalların tepesinde uyuya kalırdı. Hafif ve bir o kadar da korkusuzdu. Şimdiki halinden eser dahi yoktu. O zamandan bilirdi kurt adamların ormanda olduğunu. Hatta bir kere konuşmalarına şahit olmuştu. Bir maskeli balo çıkışı, erkek arkadaşını ekip uzaklaşmıştı. İşte o sırada onların şekil değiştirdiğini görüp bundan etkilenmişti. İçlerinden bir tanesi ise ablasının yüzünü parçalayıp onu kendisinden uzaklaştıran yaratıktan başkası değildi. Gözü yaşlarla dolunca kafasını çevirdi tekrar karanlık bölgeye. Ağladığını ya da güçsüz duruma düştüğünü görmesine dayanamazdı. Tek istediği biraz olsun zamandı. Birkaç dakikanın ardından kendisini sabırla bekleyen çocuğa dönerek yaklaştı.
    ‘‘Onun nasıl olduğunu bana anlatır mısın? Belki onunla konuşmuşsundur. Benden bahsetti mi?’’ Sesi titrerken tek dileğiydi kendisini unutmaması. Onu çok özlerken, uzak olmak fazlasıyla kötüydü. Boşta kalan eli ile ağaca tutundu ve güç toplamaya çalıştı. Dediklerini kaldırabilecek durumdaydı, olmalıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nathaniel Argent

Nathaniel Argent


Lakap : Nathan, Nate
Rp Sevgilisi : Erica. Ek olarak Brendan'ı da ona kuma getiriyorum boş vakitlerimde. ashfjasf
Mesaj Sayısı : 75
Kayıt tarihi : 14/08/12

Forbidden Passions. Empty
MesajKonu: Geri: Forbidden Passions.   Forbidden Passions. Icon_minitimeSalı Ağus. 21, 2012 2:30 am

    Bakışları tehlikeliydi genç adamın karşısındaki kızın gözlerini delip geçerken. Sırtı dikti, bakışlarındaki kendini beğenmiş ifade her zamanki gibi alaycı gülümsemesiyle ahenk içerisindeydi. Kızın ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordu sessizce. Bunun kesinlikle genç adamın tarzı olmadığı halde. Sessizlik, ah hayır... Nathan sessiz kelimesinin anlamını bildiğinden dahi şüpheliydi. Konuşmadığı anlarda bile gülerdi; ki bu onun yanında sinir bozucu sessizlikleri pekâla imkansız kılıyordu. Oysa dudaklarını birbirine yapıştırmıştı şimdi, kurbanının son sözlerini bekleyen biri gibi. Bu benzetmeyi sevmedi genç adam, kaşlarını çatarak kızın en sonunda kurabildiği cümleye dikkat kesildi. "Sadece sana birkaç sorum olacak kurt çocuk.’’ Neredeyse tüm ormanı inletecek bir kahkaha atacaktı Nathan, vurgulanan son sözcükle beraber. Çocuk, ha? Gülmemek için dudağını ısıran genç adam ciddi duruşunu korumaya çalışıyordu; ancak bunu başarabildiği pek söylenemezdi. Sonu gelmez eğlenceleri ve tavırlarıyla bir çocuk gibi gözükebilirdi, bunu inkar edemezdi. Ama ruhunun genç olması, herkesin korktuğu yirmi dört yaşındaki bir betayı çocuk yapar mıydı? Kesinlikle hayırdı cevap ve bu cevabı biliyordu Nathan. Yine de, kızın kendisini olduğundan genç görmesine izin verdi. Tanınmadığı zamanları severdi, bu onu daha da özgür kılardı. Tıpkı şu an genç kızın karşısında özgürlüğün yakıcı tadını damarlarında hissettiği gibi. ‘‘Amelitâ Blewitt isminin yabancı gelmediğini biliyorum. Ablam. Üstelik… sizin gibi bir yaratığa aşık olmuştu,’’ dedi kız buruk bir ses tonuyla. Hani bazı anlar vardır, öyle ki gülmek için dakikaları sayarken duyduğunuz bir kelime bir anda kahkahalarınızı boğazından saniye dahi sektirmeden silebilir... İşte, genç adam kendisini tarif edebilecek olsa o an öyle tarif ederdi.

    Bunu nasıl düşünememişti bilemiyordu. Bir Blewitt'i ormanda gördüğünüzde onun kim olduğunu bilirdiniz; ya da onun soyundan kimin geldiğini. Kızın ablasını oldukça iyi tanıyordu Nathan. Bu yüzdendir ki kollarını göğsünde meydan okurcasına kavuşturmasının sebebi kızın kullandığı yaratık kelimesi değildi. Hoş bir benzetme olmayabilirdi ancak; özünü inkar etmezdi Nathaniel Argent. O bir yaratıktı, aksi iddiayı kanıtlayabilen biri olmadığı sürece. Derin bir nefes alırken buldu kendisini. Ona benziyordu kız. Ona kesinlikle benziyordu. Bir şeyler diyecek gibi olduysa da vazgeçti, kızın cümlelerinin tamamlanmadığını hissedebiliyordu.
    ‘‘Onun nasıl olduğunu bana anlatır mısın? Belki onunla konuşmuşsundur. Benden bahsetti mi?" Umutsuzca çıkan nazik ses üzerine kollarını indirdi Nathan. Kızın gözlerinden akmak için çabalayan yaşları görebiliyordu. Kızın hızla çarpan kalbini kendi kalbindeymiş gibi duyumsayabiliyordu. Ona doğru bir adım attı, kızın destek amaçlı ağaca tutunduğu anda ağaca gerek olmadığını belirtmek istercesine onu belinden kavradı. Kızın gözünden akan gözyaşı adamın göğsünü ıslatırken, içten içe bunu yapacağı için pişman olacağını bilerek kıza sarıldı. Titreyen kolları genç adamın sarmalayışına karşılık verdi kızın, Nathan'ı şaşırtacak şekilde. Genç adamın boğazına dizilmişti söylemek istedikleri. Doğru anı bekledi konuşmak için. Sakince bir ses tonuyla kendi omzuna yaslanmış olan kızın başını okşadı narin hareketlerle. "Onu tanıyorum, Erica. Onu gördüm. Onunla konuştum. O mutlu," dedi kızı kendisinden uzaklaştırırken. Gözlerinin içine baktı doğrudan. Korkusuz görünmeye çalışıyordu besbelli, gözleri bunun aksini söylerken. Kızın destek alacağı birine ihtiyacı olduğu belliydi... Ailesi değildi bu. Lanet olası Blewittlerden hiçbiri olamazdı. Biri hariç; Amelitâ.

    "Ben," diye söze devam etmeye başladığında ne diyebileceği hakkında en ufak bir fikre sahip değildi genç adam. Kızın bakışları ona dahasını söylemesi için haykırıyordu; belli ki adamın elini sıkıca tuttuğunun bile farkında değildi kız. "Onunla senin hakkında hiç konuşmadım, Erica. Sen söyleyene kadar onun bir Blewitt olduğunu dahi hatırlamıyordum. Yine de... Sana ihtiyacı olduğunu biliyorum. Seni özlediğini de," derken sesi kızı yatıştırmak istercesine hafifti. Oysa kız ona bunun tersini haykırıyordu. Söylenmeyen sözler kulağında yankılandı genç adamın. Bunu nasıl bilebilirsin? Uydurduğu koca bir yalandı belki de genç adamın, sadece kızı teselli etmek için. Aslında bunun doğruluğunu kendisi bile bilmiyordu Nathan. Sadece içinde inandığı bir yerlerde iç sesi, bu kızın kesinlikle özleneceğini haykırıyordu. Bir adım geriledi onun elini bırakmadan. Bir kıza, sıradan bir kıza bu kadar yakın olmak onun için oldukça tehlikeliydi. Duygularını kontrol etmekte bir usta olabilirdi Nathan; yine de hiçbir kurt bunu tamamen başaramazdı. Bu onun doğası değildi. O parçalamak, hükmetmek, üstünlük kurmak için doğmuştu. Kendini korumalıydı, yol açabileceği felaketlerden. Kızın elini bıraktı. Ona arkasını dönerek geldiği yola doğru birkaç adım attı. Brendan olsaydı ne derdi diye düşünmeden edemiyordu. Muhtemelen kalın kaşlarını çatar ve alaycı tonunu takınırdı. Dostum, bir kızdan mı korktun? Ulu tanrım... Kesinlikle böyle bir şey olmadığını; yalnızca ona zarar vermekten korktuğunu söylerdi Nathan bu durumda. Ve Brendan gülerdi. O gülüşün altında yatan kelimeleri ise ikisi de bariz bir şekilde bilirlerdi. Ona kendini göster Nathan, bunu yapabilirsin. Zihninde yankılanan kelimelere kulak verdi genç adam. Belki yalnızca hayalinde oluyordu bunlar; belki de Brendan, kurtların en meraklısı, kesinlikle beyninin içerisine girmişti. Bunu yapabilirdi. Daha önce defalarca yapmıştı da. Yine de ister iç sesindeki Brendan, isterse zihnine giren Brendan olsun... Haklıydı.
    Arkasını döndü genç adam hızla. Ona doğru adım atmadı, ancak gerilemedi de. Bakıştılar bir süre. Ve en sonunda söylememesi gereken kelimeler çıktı adamın dudaklarından.
    "Seni ona götürebilirim." Ve, işte. Bir kurdun nasıl olup da başına bela alabileceğinin hikayesi böyle başlıyordu Nathan için. Bu sefer gerçek bir belaydı bu. Bir kadın.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Erica Mae Blewitt

Erica Mae Blewitt


Lakap : İngiliz diyorlar ona.
Rp Sevgilisi : Bir Nathan var beni benden alan, vahşi erkekim benim :m
Mesaj Sayısı : 180
Kayıt tarihi : 07/09/11

Özel
Rp Puanı:
Forbidden Passions. Left_bar_bleue100/100Forbidden Passions. Empty_bar_bleue  (100/100)

Forbidden Passions. Empty
MesajKonu: Geri: Forbidden Passions.   Forbidden Passions. Icon_minitimeC.tesi Ağus. 25, 2012 6:04 am

    Doğruca genç kurdun gözlerine baktı, tepkisizce. Düşünceleri bir yana duygularıyla hareket etmeye başlıyordu artık cadı. Bunu istemese bile mecbur gibiydi sanki. Onu görünce yerinden fırlayan kalbi bir yana tepkileri bile aptal âşık bir kızı andırıyordu. Ablasını özlüyordu özlemesine, belki ona ulaşmak için gün sayıyordu. Tek beklentisiydi şu okulu bitirmek, neden seçildiğini bile henüz bilmiyorken. Ancak şuan umurunda olan tek şey karşısında duran alaycı yaratıktı. Ona yaratık demek bile kendi canını acıtıyorken, çocuğa böyle demek… Hayal edemiyordu adeta. Kızıl saçlarını sağ omzuna ittirirken, ayın kudreti karşısında süt beyaz yüzü parıldıyordu. Sanki ayın ona karşı olan bir yansımasıydı. Bakışlarını bir süreliğine çamura doğru kaydırdı, konuşmasının bitmesini bekliyordu. Umurumda olan ablam değil, sensin! demek istiyordu adeta. Çığlık atıp onu susturmak ve iltifatlarının dudaklarından ona yansımasını istiyordu. Belki iki kelimeydi bunun sonucu. O zaman kavuşabilirdi sevdiğine, kimseyi takmadan. O mutlu. Biliyordu, kıskanıyor ve içi içini yiyordu. Peki, sence ben mutlu muyum Nathaniel? Sevdiğinden uzak kalmak, onu sevse bile ulaşamamak… Alışa geldik sözcükler değildi bunlar onun için. Barty ile yaşadıkları ilişkide bile engel tanımamıştı, üstüne üstlük gayette rahat olduğunu hatırlıyordu. Yüzünü buruşturdu ve kafasını dağıtmaya çalıştı. Pes etmek ona göre değildi, bunu yapmayacaktı. Lapis lazuli bakışlarını çamurlu bataklıktan geçerek dikti, karşısındaki efsunlu gence. Özlem, nefret ve aşkın anlamını taşıyan gözlerini bir kere olsun kaçırmadı ondan. Sözlerini söylemeye cesareti olmasa bile, bakışlarını kaçırmaya korkusu da yoktu. Şer gelecekti belki başına ancak dönmeyecekti bu yoldan. Ayaklarını sürttü yarı çamur olan zemine sinirle. Çocuğun sözlerini kesmek yoktu aklından ancak öyle olmuştu.

    ‘‘Teşekkür ederim Nathaniel. Gerçekten çok …’’ Sessizliği bozmakta ki amacı tekrar onun sesini duymadı, kendi sesinin aksine. Siyah gözlerini kendine diktiği an derin bir nefes aldı ve cümlesinin devamını getirmeye çalıştı. Bir kurda kibar olduğunu mu söyleyecekti? Kırmızı dudaklarının arasından bir kıkırtı koptu ve ardından ciddiyetini koruyarak devam etti sözlerine. ‘‘Kibarsın.’’ Hüzünlü bakışlar alaycılığa kayarken elini çocuğa doğru uzattı ve gülmemesi için elini salladı. ‘‘Sakın gülme, düşünceni biliyorum.’’ Dudaklarındaki tebessüm kaybolurken, ablasını merak ettiği rolü devam ettirmek istedi. Masum kızı oynamayı sevmezdi ancak ona yaklaşmak için tek yolu bu gibiydi. Bir avcının bir kurda gidip ona âşık olduğunu söylemesi fazla gerçekçi olmazdı. ‘‘Belki bir gün kurt çocuk. Bu iyiliğini unutmayacağım.’’ Birkaç metre ileride duran yıkılmış ağaç kütüğünü gözüne kestirerek yürüdü ve üzerine yerleşti sakince. Tek istediği derin bir nefes almaktı ve bu kudretli ay ışığı altında onunla konuşmaktı. Bundan başka bir şey yapamazdı, onu düşünmekten başka.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Forbidden Passions.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Forbidden Interview

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: K U R T A D A M B Ö L G E S İ :: Kilmore Ormanı-
Buraya geçin: