Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 We meet again after many years.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Skylar Bristow

Skylar Bristow


Lakap : Sky
Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 16/08/12

Özel
Rp Puanı:
We meet again after many years. Left_bar_bleue99/100We meet again after many years. Empty_bar_bleue  (99/100)

We meet again after many years. Empty
MesajKonu: We meet again after many years.   We meet again after many years. Icon_minitimePaz Ağus. 26, 2012 2:12 am

We meet again after many years. Ccywr
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Skylar Bristow

Skylar Bristow


Lakap : Sky
Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 16/08/12

Özel
Rp Puanı:
We meet again after many years. Left_bar_bleue99/100We meet again after many years. Empty_bar_bleue  (99/100)

We meet again after many years. Empty
MesajKonu: Geri: We meet again after many years.   We meet again after many years. Icon_minitimePaz Ağus. 26, 2012 2:14 am


    Bar sandalyesinde oturmuş elindeki içkiyi büyük bir zevkle yudumlarken gözlerine değen bir çift mavi gözün sahibi sarışın fıstığı gördüğünde ağzında ki içkiyi dışarı püskürtmemek için oldukça çaba sarf etmişti. Boşta olan eliyle barın soyulmuş boyasının altında ki ahşabın üzerine parmağının ucuyla dokundu ve ciğerlerini oksijenle doldurup tekrar kıza bakmak için arkasını döndüğünde; masanın boş olduğunu ve kızın bayanlar tuvaletine doğru ilerlediğini gördü. Genç kızın adeta insanı derinlere çeken mavi gözleri hala gözünün önünde gibiydi. Bakışlarında ki şaşkınlık yadsınamayacak şekildeydi bunun nedenini merak etti genç adam. Sanki uzun zaman önce kaybettiği bir şeyi bulmanın getirdiği bir şaşkınlık ya da eski bir dostu görmenin yaşattığı şokla doluydu gözleri, Lukasz belki asla öğrenemeyecekti bakışlarının altında yatan bu şeyi.

    Gözlerini bir saniye olsun bayanlar tuvaletinin kapısından ayırmadan kızın çıkmasını bekledi. Gidip onunla konuşmak için can atıyordu, sonu çok yakın olacak bir ilişkiye başlamak için oldukça hevesliydi genç adam. Her zaman ki Lukasz işte, bu duruma bayılıyor değildi elbet sürekli farklı kadınlarla birlikte olmak hoşlandığı bir şey değildi. Aynı insana bir haftadan fazla dayandığı çok nadir görülmüştü. Bu çapkınlık değildi, kesinlikle değildi o öyle adlandırmıyordu. Lukasz gerçek aşkın arayışındaydı, bir sevgilisinin olmasını kalbinin onun için çarpmasını, ona deli gibi aşık olmayı, neredeyse imkânsızda olsa romantik ona romantik sürprizler yapmayı falan istiyordu. Ama henüz şu doğru insanı bulamamıştı. Usanmadan aramaya devam ediyordu, eğer o aşkı bırakırsa aşkta onu bırakırdı karşısına çıkan her fırsatı değerlendirmeliydi. Sıra da şu sarışın fıstık vardı. Elinde ki bardağın hafifliğinden içkisinin bittiğini hissetti ve barmene yenisini doldurmasını söylemek için arkasını döndüğünde önünde boş duran küllüğü gördü. Elinde ki bardağı hafifçe havaya kaldırdı ve sallayarak barmene doldurmasını işaret etti ve diğer eliyle pantolonun cebinde duran sigara paketini çıkardı. Hiçbir zaman sigara paketlerinin içerisinde kaç dal sigara olduğunu öğrenemeyecekti büyük ihtimalle ama paketin içerisinde duran 4 dal sigarayı görünce yarısından çoğunu içtiğine emin oldu.

    Sigarasını alıp dudaklarına götürdü ve paketin içinde duran çakmağıyla sigaranın tütününün olduğu ucunu yaktı. Sigaradan aldığı her nefesle büyük bir hazla iç organlarını yavaşça öldürmesine izin verdi. Kızın çıkıp çıkmadığına bakmak için arkasını döndüğünde kapının açıldığını ve dışarı esmer bir kızın çıktığını gördü. Omuzlarına dökülen kahverengi dalgalı saçları, masmavi gözleri ve dolgun dudakları vardı. Kız çok tanıdık geliyordu, simasını bir yerden hatırlıyordu ama nereden hatırladığını bir türlü bulamıyordu. Eskiden takılmış olduğu ve canını yaktığı kızlardan biri olabilirdi ki bu Lukasz için büyük bir tehlikeydi. Çünkü ne zaman öyle biriyle tekrar karşılaşsa hiç hoş şeyler olmuyordu, içkilerini üzerine döküyor, küfürler ediyorlardı. Bir süre sonra bu durum komik gelmeye başlamıştı genç adama bunun kızları daha da sinirlendirdiğini fark etmesi pek zaman almamıştı. Bu konuyla ilgili hiç hoş anıları yoktu. Kızın yüzüne daha dikkatli bir şekilde baktı, bir şeyi hatırlayamadığı zamanlarda oldukça sinirlenirdi. Kim olduğunu nereden hatırladığını bulmalıydı yoksa bütün hafta boyunca buna kafa yoracaktı.

    Kızın dudaklarının yana kıvrılıp yüzüne bir gülümseme yerleştiğini görünce onu izlediğini fark ettiğini anladı. Bu gülüşü asla unutamazdı, eski anıları hafızasını işgal ederken kızın kim olduğunu hatırladı. Herkesin çocukken aşık olduğu birileri vardır. Lukasz’ın ilk aşkıydı O’da. İlk canını yakan kız. Evleri karşı karşıya olmasına rağmen ailesi asla onunla veya ailesinin diğer üyeleriyle konuşmasına izin vermezdi bunun nedenini asla öğrenememişti. Kızda asla Lukaszla konuşmaya çalışmamıştı, ailelerinin birbirine olan nefreti karşılıklıydı. Bir süre sonra taşınmışlardı zaten. Lukasz ilk defa bir şeye bu kadar üzülmüştü, giderlerken arabalarının arkasından baka kalmıştı. Ama asla unutmazdı, kızın arabanın arka camından bakıp ona el salladığını. Çocukluktu işte o zamanlar, tamamiyle saf ve temiz duygulara sahipti, büyüdükçe her şey değişiyordu. O duyguları bir daha hiç yaşamamıştı. Elinde ki sigaraya söndürüp bardağını bıraktıktan sonra kızın oturduğu masaya doğru ilerledi. Tam karşısında durdu ve elini sandalyesinin üzerine koyarak oradan destek aldı. “Astrid.” diye mırıldandı kızın duyabileceği bir şekilde.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Katja Heinrich
Ravenclaw V. Sınıf Öğrencisi
Ravenclaw V. Sınıf Öğrencisi
Katja Heinrich


Lakap : Kat
Rp Sevgilisi : Marvel kahramanları. Bir de Rhys diye biri varmış... Havalı altın çocuk. Hıh.
Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 08/09/11

We meet again after many years. Empty
MesajKonu: Geri: We meet again after many years.   We meet again after many years. Icon_minitimePaz Ağus. 26, 2012 3:00 am

    Parmaklarını ritmik hareketlerle masaya vurmaktan alıkoyamıyordu genç kız diline dolanan şarkıyı mırıldanırken. Karşısında duran çocuğun kendisini kesmekte olduğunu biliyor, ona nispet yapıyordu bir şekilde. Sarı saçları omuzlarından aşağı dökülürken, onu sevmemek mümkün müydü ki? Bu sorunun cevabının hayır olduğunu biliyordu genç kız, bu yüzdendir ki çocuğa göz kırptı. Oysa onu umursamıyordu bile, çünkü bakışları barda oturan çocuğa kilitlenmişti. Bacak bacağa attığı sırada eteğinin hafifçe yükseldiğini hissetti, aldırış etmedi. Çocuğu tanıdığından neredeyse emindi; o bakışları daha önce gördüğünden. Derin mavi gözlerin bir açıklaması olmalıydı. Hayal gücünün bir ürünü olmadığını biliyordu bunun. Ve, bulacaktı da. Onu süzmekten alıkoymadı kendisini. Bardakta kalan vodkanın sonunu diliyle yalayarak gözlerini kapattı. Beyni düşünmeye zorlanıyordu; sonra birden onu gördü gözlerini açtığında. Alnındaki küçük, sevimli yara izini. Birdenbire kendisini bambaşka bir günde buluverdi. Annesinin kendisine seslendiğini duyuyordu küçük kız. Sadece yedi yaşındaydı. Oraya taşınalı bir sene olmuştu henüz, ancak işte yine gidiyorlardı. Küçük adımları bunu itina ile reddederken bağırdı. Bunu yapmak istemiyorum, gitmek istemiyorum dedi umutsuzca. Yine de kimse onu dinlemedi, her zamanki gibi. Connelly ailesi, her sene taşınırdı. Bunun sebebini o zamanlar bilmiyordu Lithia. Ya da ailesinin kullandığı isimle Astrid. Aklı karşı köşkte oturan, Lukasz'dan başkasında değildi. Küçük olabilirdi; ama onu tanımak istiyordu. Aşkı duymuştu kitapların hepsinde. Prenslerin ne demek olduğunu bilirdi. Asla konuşamadığı prensini tanımak istiyordu, hayallerini kurduğu beyaz atlıyı tanımadan gitmek istemiyordu. Ama hayır. Gitmişlerdi. Küçük kızın tek yapabildiği ise gözünde göz yaşları birikirken arabada ona el sallamak olmuştu. Ve sonrasında o elini bir hafta kullanamamıştı acıdan. Zira babası bu hareketini affetmemişti. O'ydu işte. Tam karşısında, öylece duruyordu. İçerisinde bir şeylerin kükreyişe geçtiğini hissetti. Bakışlarını ellerine kaydırdı. Elleri değişiyordu, biçimleri değişiyordu işte. Korkuyla saçlarına kaydırdı gözlerini. Renginin kararmaya başladığını yalnızca kendisi fark etse de, değiştiğini biliyordu. Yine o oluyordu, yeniden Astrid oluyordu işte. Hızla yerinden kalktı korku dolu genç kız. Ona bir bakış daha atmadı. Kendisini tuvalete kapattı yalnızca.

    Saçlarının renginin kahverengiye dönüşünü izledi aynaya dolu gözlerle bakarak. Düz saçları git gide dalgalanıyor, uzuyordu. Uzadıkça uzuyordu. Güzel yüzü yeniden eskiye dönüyordu ve bunu engelleyemiyordu. Lithia, içerisinde yatan Astrid'den nefret ederdi. Bu halini hep gereksizce çirkin bulurdu. Meta olarak yeni bir güne başladığında tüm hayatı değişmişti, bu ona verilen en büyük lütuftu. Lithia olmayı seviyordu, sarışın bir fıstık olarak insanları etkilemeyi de... Ancak, ancak Astrid bunu yapamıyordu. Aynı kişi olmasına rağmen, erkekler Lithia'yı severdi, Astrid'i değil. Gözlerini yumdu. Tamamen değişmişti işte. Sinirle aynaya vurdu. Cam hafif çatladığında geri çekildi. Üzerindeki kıyafetlerden kurtulmalıydı, içinde yatan bu halini kimsenin bilmesini istemiyordu. Yine de Lukasz'ı bir kez daha kaçırmayacaktı. Hayır, asla. Gömleğini çıkararak içerisindeki blüzü düzeltti. Eteği boyunun uzamasından dolayı iyice yukarı çıksa da, ona yapacak bir şeyi yoktu genç kızın. Saçlarını elleriyle havalandırdı. Derin bir nefes alırken, tamamen kendisine gelmişti. Tuvaletin kapısını açtı ve elinden geldiğince havalı bir şekilde masalardan birine oturdu. Bakışları Lukasz ile göz göze geldiğinde, derin bir nefes aldı genç kız. Ayağa kalkmıştı genç adam. Doğruca kendisine ilerliyordu. Onu tanımış mıydı? Onu hatırlıyor muydu? Gözleri parıldadı genç kızın. Aciz Astrid oluşuna rağmen, uzun zamandır olmadığı kadar mutlu hissediyordu kendisini. Lukasz yanına oturduğunda da, bundan tamamen emindi artık. O'ydu ve yanı başındaydı. Çocukluğundaki ilk ve tek aşkı.

    "Astrid," diye mırıldandı genç adam yanına oturduğunda. Gülümsedi Lithia. Suratındaki gülümseme neredeyse kulaklarına varıyordu, eh büyük ağzının da bunda epey bir etkisi vardı tabii. Bir süre baktı ona genç kız gözlerini kaçırmadan. En sonunda kendisine gelerek sakin bir ses tonuyla atıldı. "Lukasz." Aklından onlarca düşünce geçiyordu genç kızın. Onunla konuşmak, onun ne yaptığını bilmek, onun hakkında her şeyi öğrenmek istiyordu. Zamanında konuşamadıkları her şeyi şimdi konuşmak istiyordu. Birdenbire, evet birdenbire içindeki her şey alevlenmişti o an. Yıllardır içinde yatanların ayağa kalkmasından korkuyordu Lithia, yine de aldırmadı. "Tanrım, o kadar çok zaman geçti ki... O kadar çok," dedi ve sustu. Ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Kafasını hafifçe sağa yatırarak genç adama bir gülümseme fırlattı. "Karşımda olduğuna inanamıyorum," derken boğazındaki kahkahanın özgürlüğe kavuşmasına izin verdi. Ona karşı kurabildiği ilk cümlesinin bu olduğunu düşündü on yedi yılda. Yine de, ne dediğini bile umursamıyordu. O Lukasz'dı ve yanı başında oturuyordu. Geri kalan hiçbir şey önemli değildi.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Skylar Bristow

Skylar Bristow


Lakap : Sky
Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 16/08/12

Özel
Rp Puanı:
We meet again after many years. Left_bar_bleue99/100We meet again after many years. Empty_bar_bleue  (99/100)

We meet again after many years. Empty
MesajKonu: Geri: We meet again after many years.   We meet again after many years. Icon_minitimeSalı Ağus. 28, 2012 8:47 am


    Genç kızın yüzüne yayılan gülümsemeden onun Astrid olduğuna emin oldu. Gerçekten de O’ydu. Şaka gibiydi, kaç sene geçmişti Astrid’siz? 10 sene falan mı? Onca sene geçmesine rağmen unutmamıştı O’nu. Bu mümkün müydü zaten? Ne zaman Astrid adını duysa dönüp bakıyordu belki bir ümit O’dur diye. Ama hiçbir zaman o ismin sahibi olan kız onun aklının ve kalbinin bir köşesinde hala yaşayan çocukluk aşkı Astrid değildi. "Lukasz." İlk defa dudaklarından kendisinin ismi çıkıyordu, bu Lukasz için oldukça heyecan verici olmuştu. Aslında bu anı hep hayal etmişti; Astrid’in onunla konuşuyordu, ismini söylüyordu. Ve şimdi kız karşısındaydı. Hiç değişmemişti, hâla eskisi kadar tatlıydı. Lukasz için dünyanın en güzel kızıydı bir zamanlar, hâla da öyle miydi? Evet, kesinlikle öyleydi. Şuanda hiçbir kadın onun ilgisini çekemezdi, Astrid yanındayken bu mümkün değildi. "Tanrım, o kadar çok zaman geçti ki... O kadar çok, Karşımda olduğuna inanamıyorum," genç kızın sözcüklerinin bitiminin ardından attığı kahkaha Lukasz’ın içini daha önce hissetmediği bir duyguyla doldurmuştu. Hep uzaktan görmüştü gülüşünü, kahkaha atışını. Şimdi ise hayal edemeyeceği kadar yakınındaydı.

    Genç kızda en az kendisi kadar şaşkındı, bir şeyler söylemeliydi ama ne söyleyeceğinden emin değildi. Sormak istediği onlarca şey vardı. Hangisinden başlamalıydı, bilemiyordu. “Bende, bende inanamıyorum karşımda oturanın sen olduğuna.” dedi Lukasz gülümseyerek. Böyle şeyler filmlerde, kitaplarda olurdu. Gerçek hayatta çocukluk aşkınla yıllar sonra karşılaşıp ona hâla bir şeyler hissediyor olmak imkânsızdı. Lukasz şuanda kendisini peri masalında gibi hissediyordu ya zaten. “Beni hatırlıyor olmana şaşırdım.” dedi Lukasz. Onu hâla hatırlıyor olması gerçekten şaşırtıcıydı. Taşındıklarında ikisi de küçük birer çocuktu ve hiç konuşmamışlardı bile! Birlikte hiçbir anıları yoktu. Tanrı biliyor ya Lukasz daha dün ne yediğini bile hatırlamıyordu ama Astrid ile her şey sanki birkaç saniye önce yaşamış gibi zihninde hâla capcanlıydı, her şeyi hatırlıyordu. O’nu ilk gördüğü anı, konuşmak için gideceği sırada annesinin elinden tutup eve sokmasını, babasıyla birlikte dışarı çıktığı sırada göz göze gelip ona gülümsemesini, ayağı takılıp yere düştüğünde hüngür hüngür ağlayışını, onun canı yandı diye kendisinin de canının yandığını hissedişini, gidişini her şey zihninde öyle bir yer etmişti ki, diğer kadınlarla yaşadığı şeyler gibi birer toz bulutuna dönüşüp uçup gitmesi, unutması olanaksızdı.

    Bunların hepsi geçmişte kalmıştı, kader onların tekrar bir araya gelmesini istemişti ve Lukasz bir daha gitmesine izin vermeyecekti. Bir 10 sene daha onu bekleyemezdi ya! Evet, her şey açıkça belliydi; Lukasz’ın hiçbir kıza bağlanamaması, sevememesi hep bir şeylerin eksik olmasının nedeni Astrid’ti. O eksikliği doldurabilecek tek kişi de Astrid’i. Kahverengi saçlı ve mavi gözlü kadınlara olan büyük ilgisinin sebebi de Astrid’ti tabii. Lukasz bunca sene Astrid’i aramıştı bir başkasını değil. Ama genç adam bunu kendisine itiraf edememişti, edemiyordu da. Biraz önce ki sarışın fıstığın nerede olduğunu merak etti, acaba hâla tuvalette miydi? Yoksa o Astrid’e odaklanmışken gitmiş ve bunu fark etmemi miydi? “Yani biz hiç,” dedi ve durdu gerisini getirmekte güçlük çekmişti, bu hâla onu koyuyordu. “konuşmamıştık.” diye bitirdi sözünü. Ama bu geçmişte kalmıştı, şuanda genç kız karşısındaydı ve onunla konuşuyordu. Bu gerçekten çok komikti Lukasz Czajkowski bir kız onunla konuşuyor diye seviniyordu! Her şeyin bir ilki vardı işte. “Ben hemen seni tanıdım, güldüğün anda bu esmer güzelin eski komşum olan Astrid olduğunu anladım.” dedi Lukasz ve ardından kahkaha attı. İnsanlar büyüdükçe değişirdi, ama bakışları ve gülüşü bir insanın asla değişmezdi. Astrid’in de değişmemişti hâla o eski küçük kız gibi gülüyordu ve onun gibi bakıyordu. Bunca sene boyunca neler yapmıştı? Hayatında biri var mıydı? Aşık mıydı? Yoksa yalnız mıydı? Bunları ve daha fazlasını öğrenmek için can atıyordu. Pat diye hayatında biri var mı diye soramazdı ya! Daha düzgün bir üslupla üzeri kapalı bir şekilde sormalıydı ki bu Lukasz’ın becerebileceği değildi. Kötü huylarında biri ise her şeyi pat diye söyleyip, sormaktı. Bu yüzden genelde her şeyin içine ederdi. “Neler yapıyorsun anlatsana, hakkında her şeyi öğrenmek istiyorum.”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
We meet again after many years.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: B Ü Y Ü L Ü B Ö L G E L E R :: Hogsmeade :: Domuz Kafası-
Buraya geçin: