Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 all these things that I've done.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Marcella Oswald
Ravenclaw VI. Sınıf Öğrencisi
Ravenclaw VI. Sınıf Öğrencisi
Marcella Oswald


Lakap : Ella.
Rp Sevgilisi : Gabe.
Mesaj Sayısı : 223
Kayıt tarihi : 05/08/12

Özel
Rp Puanı:
all these things that I've done. Left_bar_bleue99/100all these things that I've done. Empty_bar_bleue  (99/100)

all these things that I've done. Empty
MesajKonu: all these things that I've done.   all these things that I've done. Icon_minitimeSalı Mayıs 21, 2013 1:12 am

all these things that I've done. Tumblr_mn4hcsvrhB1s85x8bo1_500
a l l these t h i n g s t h a t i h a v e done.
marcella & primus
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcella Oswald
Ravenclaw VI. Sınıf Öğrencisi
Ravenclaw VI. Sınıf Öğrencisi
Marcella Oswald


Lakap : Ella.
Rp Sevgilisi : Gabe.
Mesaj Sayısı : 223
Kayıt tarihi : 05/08/12

Özel
Rp Puanı:
all these things that I've done. Left_bar_bleue99/100all these things that I've done. Empty_bar_bleue  (99/100)

all these things that I've done. Empty
MesajKonu: Geri: all these things that I've done.   all these things that I've done. Icon_minitimeSalı Mayıs 21, 2013 7:57 am

    Ayağı çalılardan birisine takılınca sendeledi genç kız ve hiddetle ayağını sürttü yere. O an, takılmadığını fark etti. Ayağına dolanan bir sarmaşıktı. Onu kapanına kıstırmayı bekleyen, onun yaşam enerjisini kendisine çekmek isteyen bir sarmaşık. Doğanın onu burada istemediğini biliyordu Marcella. O da burada olmaya bayılmıyordu; ağaçların üzerine üzerine geldiğini hissederken. Yine de... İşte buradaydı. Ayakları onu buraya sürümüş, bu hiçliğin içerisine getirmişti. Asasını tuttuğu eli titriyordu ve bunu durduramıyordu. Son zamanlarda çok başına gelir olmuştu, bu onu korkutuyordu. Derin bir nefes alıp etrafına bakındı. Karanlığın sarmaladığı bu lanetli orman dışında hiçbir şey yoktu etrafında. Ne bir ses, ne bir uğultu, ne bir hayvan. Burada ölebilirdi ve kimsenin ruhu duymazdı. Hayır. Bu genç kızın kafasındaki ölüm tarzı değildi. Yaşamı düşünülünce daha artistlik bir ölüm gerekirdi kıza. Belki büyük bir savaşta kendisini feda edebilirdi. Saçmalık. Marcella öyle bir savaşta kendisini öne atmayacak kadar bencil ve zekiydi. Hatta daha fazlasıydı. Onun zeki olduğunu tartışmak kimseye düşmezdi. Onun hakkında milyonlarca dedikodu vardı, birçoğu doğru, pek azı yanlış. Buna karşın herkes kabul ederdi ki, bu genç kızı yöneten şey arzuları değil beyniydi. Asla çalışmayı kesmeyen ve fazla mesai yapma konusunda uzman beyni. O an, mart ayının henüz başlarındayken genç kız artık beyninin eskisi kadar iş yaptığından emin değildi. Hogwarts'tan adımını dışarı attığında buraya gelmeyi planlamamıştı. Gece yarısını belirten çan çoktan çalmış, saat biri gösterirken kızın olabileceği yerler belliydi. İhtiyaç odası, bahçe, yasak koridor. Belki de kütüphane. Çoğunluğunda yanında yakışıklı bir erkekle. Şimdi ise hiçbiri değildi. Hiçliğin ortasında inatla yürümeye devam ediyor, ölmek isteyen aptal bir insan gibi can çekişiyordu kendi içerisinde. Yerde yeniden hareketlenen sarmaşığa baktı ve asasını ona doğru doğrulttu. "Benle oyun oynamamalıydın," dedi fısıltıyla ve bitkiye bakarak devam etti ölümcül bir ses tonuyla. "Incendio." Asasının ucundan çıkan alevler hızla bitkiyi sardı. Bitki küçülmeye çalışırken ateş onu içerisine çekti ve Marcella bunu vahşi bir keyifle izlerken, sessizlik bozuluverdi.

    Bir kişneme. Belki de birden fazla... Genç kız istemsizce geriye doğru bir adım attı. Tutkuyla yanan ateş bitkiyi yavaş yavaş sararken, ateşin yansımasıyla aydınlanan suratları gördü. Onlarca at adam, doğruca genç kıza bakıyor, öfkeyle soluyorlardı. Kalp atışlarının hızlandığını hisseden genç kız yapabileceklerini düşündü asayı onlara doğru yönelterek. "Yaklaşmayın," dedi titreyen bir ses tonuyla. Kendisine güvenmeliydi eğer onları savmak istiyorsa başından. Derin bir nefes alıp ciddi bir şekilde devam etti. "Sizi de onun gibi yakmaktan çekinmem." Yakalabilirdi, elbette ki bunu yapabilirdi. Ancak onları öldürmesi takdirde yenilerinin geleceğini biliyordu. Bu orman bu gece onun için cehennem olacaktı... Tek kurtuluşu, kendisinin de o alevlere kapılıp gitmesi olurdu. Biriyle hatta birkaçıyla başa çıkabilirdi. Yüzlercesiyle? Bir kişneme daha duyduğunda gerilemeye devam etti. Koşarak kaçamazdı. Süpürgesini çağırması için yeterince zamanı yoktu. Yardım isteyemezdi. Eli kolu bağlı gibiydi o an. Aklından ihtimaller hızla geçiyor, hiçbirinin ise ona yardımı dokunmuyordu. Dudakları hafifçe aralandı kızın. Nefeslerini kontrol edemez olmuştu artık. İşin aslı her şey kontrolünden çıkmıştı o an. Onları etkileyebilir miydi? Hayır, saçmalıktı. Holden'ı dinlemeliydi... Sıcak yatağında sağlıklı bir şekilde uyuyor olabilirdi. Celia ile sabaha kadar muhabbet edebilirdi ama hayır o burada, hayatının en zorlu anlarından birisindeydi. Gözlerinin dolmaya başladığını hissetti Marcella. Yıllarca ağlamamış birisine göre, bu işi abartmaya başlamıştı. Bir haftada iki kez gözyaşlarına boğulmak onun sınırlarının çok daha ötesindeydi. Ağlamak ona yardımcı olmazdı. İstemsizce dolunaya baktı. Neden bilmiyordu ama ona bakarken içine huzurun yayıldığını hissetti. Ve birden, sırtını çarptı. Bir yere... Hayır, bir şeye. Hafif bir çığlık koptuğunda genzinden hızla arkasını döndü ve adamla neredeyse burun buruna geldi. Bir insan. Tuttuğu nefesini verdiğinde onun çıplak göğsündeki yaraları fark etti. Nefes alışlarını. Çılgına dönmüş bir insan gibiydi ve kendisine bakmıyordu bile. At adamlara doğru bir adım attı genç adam, kızı doğruca arkasına doğru iteleyerek. Şaşkınlıkla kalmış olan Marcella, istemsizce onun omuzlarına dokundu. Ne olduğunu bilmiyordu önündeki şeyin; ancak ona güvenmek zorunda olduğunu biliyordu. Sıkıca tutundu ona. Bir kurtuluş gerçekten var mıydı onun için? Bilmiyordu. Yine de önündeki yaratığa o an için güvenmeyi tercih etti. Çünkü içinden bir ses, bugün bir koruyucusu varsa, bunun o adamdan başkası olmadığını söylüyordu. Ve zihninde, onun dolunayın altında elaya kaçan gözleri belirirken, kesinlikle buna inanıyordu kız.

    Dip not; Kısa oldu biraz ama bir kere silindikten sonra ikinciyi yazamadım sdfgh.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Primus L. De Luna

Primus L. De Luna


Lakap : Prim.
Rp Sevgilisi : Her kurdun kalbinde özenle yaratılmış bir melek vardır.
Mesaj Sayısı : 58
Kayıt tarihi : 05/08/12

Özel
Rp Puanı:
all these things that I've done. Left_bar_bleue100/100all these things that I've done. Empty_bar_bleue  (100/100)

all these things that I've done. Empty
MesajKonu: Geri: all these things that I've done.   all these things that I've done. Icon_minitimeC.tesi Mayıs 25, 2013 6:11 am



    Beni şakaklarımdaki sonbahardan tut. Birazdan utancını bırakacağım sana bu aşkın.:

    Korkuları... Bir türlü yenemediği korkuları. Vücuduna ateş misali yapışan acı. Gözünü her kapattığında önünde canlanan çirkin bedeni. Genç adam gözlerini diktiği dolunayın altında, karanlık ormanın içinde ilerliyordu. Ağaçların yaprakları kıpırtısız, ölü bir bedeni andırıyordu adeta. Tenini yakıp geçen nem, nefes almasını engelliyordu. Soluk borusunda tıkanan oksijen, göğsünde o tanıdık ağrıyı diriltiyordu. Yeniden şakaklarında nükseden ağrı yüzünden sağlıklı düşünemiyordu genç adam. Yön duygusunu kaybetmiş; bir oraya, bir buraya dönüp duruyordu. Arada sırada buraya neden geldiğini unutuyordu. O zaman Tanrı'ya birinin onu tokatlaması için yalvarıyordu. Ama arkasına dönüp baktığında suratına çarpan gerçeklerle karşılaşıyordu genç adam. Yalnızdı... Uçsun bucaksız denizlerde yapayalnızdı sanki. Deniz yoktu, özgürlük yoktu belki; ama evet... Yalnızdı. Sonbahardaki ağacın yapraklarını döktüğü gibi döküyordu hüzünlerini içine içine. Dolunayın bedenin her noktasına işlediğini fark ettiği anda ayak sesleri duydu. Ayak sesleri miydi emin değildi gerçi. Daha çok şey gibi... Toynak. Evet. Genç adam neden olduğunu anlayamadığı bir öz güven ile açıklığa doğru yürümeye başladı. Uzun boylu ağaçların, dolunay sayesinde üzerine vuran gölgeleri bulanıktı, Shakespeare'i kıskandıracak bir oyun sergiliyorlardı. O gece orman, diğer gecelerden daha uyuşuk, çok daha uyuzdu. Alışılmışın dışında bir sıcaklık taşıyordu. Genç adam her an olabilir düşüncesiyle tişörtünü çıkardı. Toynak sesleri yaklaşırken hiç durmadan yürüdü ve yürüdü. Açıklığa çıktığında bir kız gördü. Kız mıydı? Evet, saçları uzundu. Bir elinde titreyen asası hiç konuşmuyordu. Çığlık atmıyordu. Genç adam sessizce ona doğru yürüdü. Kız istemsizce gerilemeye başladı. At adamlar tüm hızıyla gelirken, onu korkuttuklarını düşündü genç adam. Kimseyi korkutmaya hakları yoktu. Bu orman onların değildi. Primus'un da değildi gerçi. Hoş, tüm canlılar ona sevgisini sunuyor, Gaia onu oğlu gibi görüyordu ya. Primus çıplak omzuna değen ellere aldırmadan kızı arkasına doğru itekledi. Amacı belliydi, saklamak. Bir sır gibi belki de. Ne olduğunu bilmediği bir istekle. Dolunay'ın ışıkları genç adamın yaralı suratına düşerken sinirden seğiren çene kası, ona çok daha sert bir hava katıyordu. "Geri dönün! Burada sizin için hiçbir şey yok!" diye kükredi, Primus. At adam durup onu süzerken adamlarına durmalarını emreden bir işaret yaptı. "Üzgünüm, kurt çocuk. O bizim. İlk biz geldik." dedi, at adam. Kılları sert ve koyu renkliydi. Gözleri rengi alınmışçasına maviydi. Ve elleri bir insanın ellerinin üç dört katıydı. "Canımı yakamayacağını biliyorsun. Git." dedi, Primus yeniden. At adam inatçı bir tavırla ellerini göğsünde birleştirdi. Ve Primus'a gülümsedi. "Sen bilirsin, Gaia'nın oğlu. Gidin, dostlarım!" diye seslendi arkada kalanlar. Primus kızı belinden tutup daha da ileriye ittirdi. At adamlara doğru koşmaya başladığında en azından güvende olacaktı. Asaya gerek yoktu. Kol kasları gerildiğinde pantolonunun cebinden çıkardığı bir hançeri, büyük bir hız ile birkaç tanesinin koltuk altlarından geçirdi. Birer birer yere dökülürken daha da geldiklerini fark etti genç adam. Hararetle arkasını dönüp genç kıza doğru koştu. Yanına vardığı zaman onu bacaklarından ve belinden kavrayıp kolları arasında kaldırdı. "Sakin ol, tamam mı? Uçmaktan daha etkili bir koşu yapacağız." dedi. Daha sonra da son sürat koşmaya başladı.

    At adamların sesi yavaş yavaş kayboluncaya dek koştu, Primus. Doğanın ve kurtluğun getirisi ile ormanda sayılı bulunan at adamlardan daha hızlı koşma yetisine sahipti. Bunu bir yaz günü fark etmiş ve teri gözlerinden atana kadar koşmuştu. Bunu genelde dönüştüğünde canlılardan uzaklaşmak için kullanırdı genç adam. Yani ormana gelen her hoş kızı kucaklayıp koşmuyordu. Bir ağacın arkasına saklanma gereği duyduğunda kıza sessiz olmasını söyleyen bir işaret çaktı genç adam. At adamlar koşusuna ara vermeden devam ederken, ıslığa benzer çığlıklar atıyorlar ve toynaklarını sertçe yere vuruyorlardı. Sonuncusu da geçip gidinceye dek bekledi. O da geçip gittiğinde nihayet kızı yere bıraktı. Daha sonra delice gelebilecek bir biçimde nefes aldı. Gözlerini birkaç saniye kapalı tuttu ve kıza döndü. "Gecenin bu vakti burada dolanman sana neye mal olur biliyorsun değil mi? Ya da aptalsın. Ama ikinciye ihtimal vermiyorum. Aptal olsan onları ilk gördüğünde çığlık atıp kaçardın. Canın bu kadar mı değersiz?" dedi, Primus.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marcella Oswald
Ravenclaw VI. Sınıf Öğrencisi
Ravenclaw VI. Sınıf Öğrencisi
Marcella Oswald


Lakap : Ella.
Rp Sevgilisi : Gabe.
Mesaj Sayısı : 223
Kayıt tarihi : 05/08/12

Özel
Rp Puanı:
all these things that I've done. Left_bar_bleue99/100all these things that I've done. Empty_bar_bleue  (99/100)

all these things that I've done. Empty
MesajKonu: Geri: all these things that I've done.   all these things that I've done. Icon_minitimePaz Mayıs 26, 2013 1:04 am

    Son at adam da geçip gidene kadar nefes bile almadı Marcella. Kalbi dehşet içerisinde atıyor, üzerine bütün ağırlığını verdiği ayakları ağrıyla kıvranıyordu. O sevdiği doğal sarı saçları iç içe geçmiş olmakla kalmamış, adeta düğümlenmişti. Sessizlik içerisinde geçen anlarda, sol kolunda keskin bir acı hissetti. Hafifçe başını kaydırdığında çizilmiş olduğunu fark etti. Koyu kırmızı sıvının yavaşça süzülüşünü seyrederken bir sıyrıktan çok daha fazlası vardı kollarında. Onlarcası. Ah, yaşayacaktı! Ve bildiği büyüler ile izleri yok etmesi saniyesini almayacaktı. Yalnızca birkaç aptal sıyrıktı, ölümle burun buruna gelişinden arta kalan. Gözlerini yumdu genç kız neler olduğunu kavrayabilmek adına. Cisimlenip her şeyi geride bırakmayı denemişti ki; hayır, başarılı olamamıştı. Karanlık ormana girilmemesinin bir nedeni olduğunu biliyordu, buranın lanetini biliyordu... Cisimlenememek onu şaşırtmamıştı. Gözleri kapalı olmasına karşın kaşlarını çattı ve en sonunda tuttuğu nefesini bıraktı. Rüzgarı hala anımsıyordu kız, suratını yalayıp geçen. Genç adamın kollarındayken yaşadığı an yeniden canlandı gözlerinin önünde. Ağaçlar, sesler, korkusu. Her şey birbirine karışmıştı; insan üzeri bir hızla adam onu kaçırırken yaratıklardan. Karanlık gökyüzünün etkisiyle neredeyse laciverde dönmüş gözlerini açtı ve adamı yavaşça süzdü. Kim olduğunu, dahası ne olduğunu bile bilmiyordu onun. Adamda göründüğünden dahası vardı, bunu onu tanımadan bile söyleyebilirdi. Gözleri kararmış, onu suçlarcasına bakıyordu. Alt dudağını ısırdı kız istemsizce. "Gecenin bu vakti burada dolanman sana neye mal olur biliyorsun değil mi? Ya da aptalsın. Ama ikinciye ihtimal vermiyorum. Aptal olsan onları ilk gördüğünde çığlık atıp kaçardın. Canın bu kadar mı değersiz?" Meydan okurcasına başını kaldırarak hahladı Marcella. Hayatı boyunca çok şey olmuştu; aptal asla değil. Ona doğru bir adım attı gözlerindeki öfkeli bakışı saklayamadan. İki elini saçlarına götürerek onları havalandırdı, cevap vermeyi geciktirerek. Ne kadar dağılmış gözüktüğü hakkında bir fikri bile yoktu, bununla ilgilenmiyordu da zaten. Derin bir nefes alıp doğrudan karşısındaki yabancının gözlerine odaklandı. Onun kim olduğunu bilmeyi istiyordu delicesine ama kendisine yapılan bir saldırı vardı ve Marcella Oswald, asla ama asla bir saldırının altında kalmazdı.

    "Onlardan korkmuyordum. Kimseden korkmuyorum. Kendi başımın çaresine bakacak olmasaydım buraya gelmezdim, bir yabancıya ihtiyacım yok benim." Kızın bakışları adeta yanıyordu. İçinde bile hissedebiliyordu bu sıcaklığı Marcella. Karşısındakinin yüzünü tam olarak seçemiyordu ancak dolunayın ışığı onun suratını aydınlatırken, onu farklı hissettiren bir şeyler vardı Marcella'ya. Erkek, diye düşündü. Yalnızca bir erkek. Diğerlerinden farkı ne olabilirdi ki, insan üstü özellikleri dışında? Bakışları... Bakışlarındakini çözemiyordu Marcella. Herkesin düşündüğünü bir bakışta anlayan, kelimeleri daha onların dudaklarına düşmeden önce algılayan genç kız, adamı gizemlerle kaplı bir kutu gibi görüyordu. İçinden bir ses öğrenmesini söylüyor, diğer bir ses buna şiddetle karşı çıkıyordu. Karar vermek hep bu kadar zor olmazdı onun için. Kafasını iki yana salladı ve dudaklarını araladı. Dolgun dudaklarının arasından fısıldadı en sonunda. "Kaçmak istedim. Bunun için beni suçlayamazsın, değil mi?" Başını normalde erkekleri tavlamak için yaparken yaptığı şekilde sağa yatırdı ama bunu bir amaçla yapmadı. "Sen de bir kaçaksın." Söylediği cümleden emindi bir şekilde. Onun diğer yaratıklardan olmadığını biliyordu. Neredeyse bir bütün olmuş dolunayın altında tüylerinin diken diken öylece duruşunu da öyle. Yaraları, izleri... Tırnakları. O an karşısında duranın ne olduğunu buldu. Sol ayağı geriye doğru gidiyor gibi olsa da bunu engelledi ve ileri doğru bir adım attı bir kez daha. Hiç kurt adam görmemişti karşısında. Belirtiler ise o kadar ortadaydı ki, adam eğer uyuşturucu ile sorun yaşayan bir delikanlı değilse -ki belli olduğu üzere değildi- tek bir cevap vardı ortada. Kurt adam. Adamın ölümcül sessizliği onu bir kez daha konuşmaya itti. Sesi tamamen kendisine güvenliydi, artık titremiyordu da elleri. "Aksi halde burada bulunmazdın. Birbirimizi anlıyoruz, Gaia'nın oğlu." Burada bulunması için bir nedeni yoktu adamın. Burada canlılar -kurt adam bile olasalar- bulunmazdı. Burası dünya üzerindeki cehennemdi. Kimse her daim karanlığın olduğu bu lanetli ormana adımını atmazdı, eğer saklayacak ya da öldürecek bir şeyleri yoksa. Usul bir tavırla onun ellerine kaydı bakışları. Bu eller onu kirli ellerden korumuştu, nasıl bir katil olabilirdi ki karşısındaki? Olamazdı. Bulmaca gibiydi karşısında duran ve Marcella çözmeye başlayacak uygun boşluğu arıyordu. Eğer ilk kelimeyi bulursa gerisi gelecekti ama... Kahrolası ilk kelimeyi bulmak her zamankinden daha zor gibiydi şimdi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
all these things that I've done.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Karanlık Bölge :: Lanetli Orman-
Buraya geçin: