Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 I will wait for you.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
London Blackburn

London Blackburn


Lakap : Badass.
Rp Sevgilisi : Brendan, hırr.
Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 21/06/13

I will wait for you. Empty
MesajKonu: I will wait for you.   I will wait for you. Icon_minitimePtsi Haz. 24, 2013 12:40 am


I will wait for you. Rtm6
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
London Blackburn

London Blackburn


Lakap : Badass.
Rp Sevgilisi : Brendan, hırr.
Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 21/06/13

I will wait for you. Empty
MesajKonu: Geri: I will wait for you.   I will wait for you. Icon_minitimePtsi Haz. 24, 2013 1:18 am


    Susuzluğu yüzünden gözlerinin karardığını hissediyordu kadın, yavaş yavaş bir yırtıcı hayvan edasıyla süzülürken ormanın derinliklerinde. İki buçuk gündür taze kanla beslenmemiş olmasıydı onu böylesine yoran. Daha kötülerine katlanmıştı daha önce, bu onun için hiçbir şeydi. Ağaçların sıklaştığı bir kısımda durdu etrafını incelemek adına. Yakınlaşmış olduğunu hissediyordu her hücresinde. Burnuna gelen çirkin at adam kokuları da bunu doğruluyordu zaten. Ophelia adına buraya gelmişti bu gece. At adamlardan alması gereken bir belge vardı, savaş olduğunda yanlarında olacaklarına dair. Lady bunun için ne yapmıştı bilmiyordu London ancak Ophelia ve Sabinus’a kendisine olduğundan daha sadıktı ve bunu yaptılarsa, sorgulamazdı. Onlar güvendiyse, kendisi de güvenirdi. Yine de onlardan tiksinmesini engelleyemiyordu kendi adına. Kurt adamlar bile onun için daha çekicilerdi, o çirkin kıllı göğüslerine karşın hayatlarını insan formunda da geçirebiliyorlardı. Bu da bir lütuf sayılırdı London’ın gözünde.

    Etrafında o kadar çok gürültü ve koku vardı ki hangisinin aradığı olduğundan emin değildi. Biraz daha ilerledi karanlığın içinde. Emindi, buralara bir yere gelmeleri lazımdı. Kollarını kavuşturdu göğsünde ve beklemeye başladı sırtını ağaca yaslayarak. Elinin titrediğini fark ettiğinde sinirle tırnaklarını ağaca geçirdi. Bu kadar zayıf bir biçimde buraya gelmesi yanlıştı; çok yanlış. İki gündür hiç durmadan bir şeyler için çabalıyordu. Gördüklerini unutabilmek için. London Blackburn, yirmi bir yaşına yaklaşık yirmi dokuz senedir mahkumdu. Yüzyılları aşmış diğerlerini düşününce, daha işin başında sayılırdı ancak kızın müthiş savaşma tutkusu, vahşi yaratılışı onu diğerlerinden üstün kılıyordu. Zorlanmamıştı vampir ırkının arasında yükselmekte. En güçlü savaşçılardan biri olup çıkmıştı ancak hala gördüklerine anlam veremiyordu. Gölgeler. Tiksinç, ürpertici ve yokluğa karışabilen gölgeler. Doğanın yapısına aykırıydılar; zira London biliyordu ki her ırkın bir zaafı vardı. Onların her neyse, çok iyi gizleniyordu. Aklında bir söz canlandı: bazen zayıflıklarımız, en güçlü olduğumuz şeylerde gizlidir. Derin bir nefes aldı, bunu bulmak için sabırsızlanıyordu. O bir seri katildi, onları haklamak için canını bile verirdi.

    “Sana diyorum abi, burada bulamayacağız.” Ses tonu o kadar tanıdık geldi ki yerinden sıçradı ve ileri bir adım attı. Adrian’ın böyle konuştuğuna hiç tanık olmamıştı; ancak ses tıpkı ona benziyordu. Burada ne arıyordu ki? En yakın arkadaşı da kendisiyle aynı yerde görevdeyse, bunu bilmesi gerekmez miydi? Ne olursa olsun suratına bir gülümseme yayıldı. Sesin geldiği yere doğru hızla ilerledi. Tam karşılarına çıktığında, Adrian’ı ve yanındaki tanımadığı adamı gördü. Aralarında on metre kadar mesafe vardı ve gece görüşü sayesinde, gayet iyi görebiliyorlardı birbirlerini. Kafasını eğip Adrian’ı süzdü, hiç olmadığı kadar çirkin korkuyordu bu gece. Adamın kurt genlerini biliyordu London, bu yüzden bir vampirden farklıydı. Yine de hiç bu geceki kadar hissetmemişti bu farkı. O an yanındakine çevirdi bakışlarını. Kaşlarını kaldırmış çekici bir gülümsemeyle ona bakıyordu ki, onun kurt olduğunu anlayan London suratını buruşturdu. Tam o anda, iki adamın üzerine doğru bir at adam sürüsü daldı. Her şey çok çabuk olmuştu, o kadar lanet adamın nereden geldiğini bile bilmeyen London sürünün arasında kalanlara doğru koşturmaya başladı. Çok beklenmedik bir şeydi ki, o an kurdun çığlığını duydu. Nathan diye seslenmişti. Nathan… Şimşek çaktı kadının zihninde ve küfretti hızla. Nathan, Adrian’ın onu öylece orada bırakıp giden ikizi. Bu durumda yanındaki de Brendan’dı. Onlar hakkında her şeyi biliyordu genç kadın. Adrian’ın onları kandırışı hala favori hikayeleri arasındaydı hatta.

    Yanlış yerde, yanlış zamandalardı. Birkaç at adamın savruluşunu gördü. Şapşal olmaları onları güçsüz yapmıyordu. İki beta nasıl güçsüz olabilirdi ki? Savrulan at adamlara öylece durmuş bakarken harekete geçmeye karar verdi. At adamlar gelmeye devam edeceklerdi. Yüzlerce, binlerce. Asla sağ çıkamazlardı. Kalabalığın içine girdiğinde yumruklarını sıkarak tüm gücüyle bağırdı. “YETER.” İlk başta hiçbir değişiklik olmadı. Ardından gözlerinin kırmızıya döndüğünü hisseden genç kız tırnaklarını at adamlardan birine geçirdi ve öfkeyle soludu. “Size yeter dedim! Anlaşmaya geldiniz ve ben buradayım. Onlar benimle. Kıllarına dokunursanız, sizi buna pişman ederim.” Birkaç çirkin at adam kişnemesinin ardından ormanı ölüm sessizliği kavradı. Otuz sekiz tane at adam yan yana dizildi hızla. Hırpalanmış olan iki kurt adam hızla insan formuna dönüştüler yeniden ve bakışlarını London’a kitlediler. Kadının çocuk bakıcılığı yapmaya niyeti yoktu. Onlara bakmadı ve at adamların başı olduğunu sandığı en önde durana döndü. “Parşömeni verin ve gidin.” At adam anlamadığı bir şeyler söyledi ve soluyarak kızın önüne kadar geldi. Sinirlerine hakim olmaya çalışan London hiçbir şey söylemedi ve uzatılan parşömeni kaptı. “Ladye ileteceğim.” Hala kasları gerilmiş haldeydi kadının. Gözlerinin renginin normale döndüğünü hissettiğinde, çok geçmeden at adamlar kayboldu. Giderken her yeri dağıtmış, gereksiz bir toz bulutu yaratmışlardı. Küfretti London kaşlarını çatarak. Artık evine gitme vaktiydi. Arkasını dönmüştü ki, kararını değiştirerek kurtlara döndü. “Bir daha işimi mahvederseniz, sizi mahvederim. Duydunuz mu beni?”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
I will wait for you.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Karanlık Bölge :: Lanetli Orman-
Buraya geçin: