Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Roncelvalles ~

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Roncelvalles Clematis

Roncelvalles Clematis


Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 16/03/11

Özel
Rp Puanı:
Roncelvalles ~ Left_bar_bleue98/100Roncelvalles ~ Empty_bar_bleue  (98/100)

Roncelvalles ~ Empty
MesajKonu: Roncelvalles ~   Roncelvalles ~ Icon_minitimeÇarş. Mart 16, 2011 1:42 am

    Cam
    kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar insanın; sussan acıtır,
    konuşsan kanatır. Hançer gibidir bazı kelimeler, dışardan oldukça
    gösterişli, güzel; anlamına bakarsın, hayatında hiçbir şeyin yakmadığı
    kadar yakar canını. Ama bir kelime vardır ki, duyduğunda; kimi zaman hiç
    hissetmediğin duyguları uyandırır içinde, kimi zamansa… Hiçbir cam
    kırığının, hiçbir hançerin açamadığı yaraları açar kalbinde…

    Cadı,
    hiç yapmadığı bir şeyi yaparak, düşünmeden yazmıştı bu satırları.
    Aklından değil, kalbinden çıkıyordu kelimeler. Bunu, nedense, sadece
    belirli zamanlarda engelleyebiliyordu. Bu zamanların çok zor durumlar
    olması kendisi için büyük bir avantajdı. Duygularını bastırabiliyor
    olması, kendisine hem zarar veriyor, hem de kendisini koruyordu. Zaten
    kendisini kimsenin sevmediği bir ortamda şartlar duygusuz olmasını
    gerektiriyordu. Ezilmeye razı olması gerekiyordu, ama artık alışmıştı.
    Ezilmek kelimesini düşündükçe aklına eski ailesi geliyordu. Eski. Bir aile ‘eski’ olabilir miydi? Peki, bir çocuk, bir genç, ailesiz olabilir miydi? Bu soruların cevabı kendisi için tekti: Evet. Ailem
    diyebileceği kimsesi yoktu, hiç olmamış gibi davranıyordu zaten. Ailesi
    olsa ne olacaktı ki hem? Malcolm gibi mutsuz da olabilirdi. Malcolm… İçindeki
    o uğultulu ses, sadece derin, çok, çok derin bir iç çekmesine neden
    olmuştu. Olağan duygularını böyle bastırıyordu. O kelimenin canını
    yakmasına engel olamasa da, en azından bastırabiliyordu duygularını.
    Dersine çok ama çok iyi çalışmıştı. Hayat kendisine duygusuz olmasını
    söylüyordu. Tanrı O’nu böyle yaratmıştı. Eğer Tanrı kendisinden
    haberdarsa, ya da öyle biri varsa. Küçüklüğünden beri dua eden insanları
    incelerdi: Hepsi iki ellerini yukarı kaldırır, Tanrı’dan bir şeyler
    isterlerdi. Ruhların yukarı, göğün ötesine çıktığı söylenirdi hep. Peki,
    neden ruhtan ayrılmış bedenler yerin altına, toprağa gömülürlerdi?
    Düşüncelerinin saçmalığından dolayı kendi kendine söylenirken hala
    elinde tuttuğu tüy kalemi bu sefer sağ eline alıp, defterini sola doğru
    çevirdi dizlerinin üzerinde. Göl Kenarı’nda, yalnız başına, güneş ufukta
    yavaşça, başka yerleri aydınlatmak üzere, kendisine veda etmek
    üzereyken düşüncelerini yıllardır yaptığı gibi döküyordu defterine.
    "Hayat öyle lanet birşey ki; sustuğunda konuşmadın diye pişman eder, konuştuğunda ise susmadığın için kahreder."- Bukowski.

    Bkolski’nin
    bu sözünü ne zaman aklına getirse, içinden bir şeyler koptuğunu
    hissediyordu kız. Kendisine bu kadar uyan bir söz daha varsa o da
    Uğultulu Tepeler’deki Catherine’in rüyalarıni anlatırken kullandığı
    sözlerdi: Öyle rüyalar görüyorum ki, bunlar, hiç aklımdan
    çıkmadıkları ibi, düşüncelerimi de değiştirmeme neden oldu. Suya karışan
    şarap gibi rüyalar da benliğime işleyip düşüncelerimin rengini
    değiştirdi.
    Ezberlemişti artık cümleleri. Okuduğu her şey ama her
    şey aklında kalıyordu zaten. Bu bölümün kitabın seksen beşinci
    sayfasında olduğunu, soran üçüncü paragraf olduğunu çok net bir şekilde
    hatırlıyordu mesela. Her şeyi aklında tutması acı bir şeydi, Malcolm’ı
    gördüğü her an da hafızasına kazılmıştı. Bu yüzden nasıl değiştiğini
    görebiliyordu. O da kendisi gibi olmuştu. Duygusuz. Acaba kendisi de mi koruyordu başkalarından kendisini? Neyden korumak isterdi ki kendisini? Okulda kendisine düşman olabilecek
    birisi var mıydı ki? Son hallerinden sonra belki de çoğalmıştı
    düşmanları, ama bunu umursayacağını sanmıyordu. Cadıyı umursamıyordu
    mesela. Ya, kendisinin de en yakın arkadaşı olan Etta’ylaydı ya da... Kaira’yla. Aklından
    geçen isimle boşta kalan sol elini yumruk yapıp sıkmıştı istemsizce.
    Küt, sivri tırnaklarının avuç içine battığını hissedebiliyordu. Canının
    yanmıyor olmasından dolayı da bir sorun yoktu kendisi için. Gözlerini
    yumdu bir süre. Yaş geleceğini haberdar eden bir acı kaplamıştı
    gözlerini.
    ‘Onun için ağlamayacağım.’
    Sanki
    yapabilecekmiş gibi, sakin ama titrek bir sesle emir vermişti
    kendisine. İç sesiyle değil, kendi kendine. Nasılsa yalnızdı, her
    zamanki gibi. Kendisini kim duyabilirdi ki? Karanlığın baskınlığıyla
    çökmeye başlayan sis gibi gri olan gözleri gölün üzerinde oluşan minik
    dalgalardaydı. Kıyıya yaklaşan küçük kıpırtılar gibi, gelmesini
    bekliyordu ilhamlarının. Fakat kendi aklında, ya da kalbinde, hiçbir
    kıpırtı yoktu şu anda. Düşüncelerini bir türlü toparlayamıyordu nedense.
    Dikkatini dağıtacak hiçbir şey yoktu şu anda. Her zaman yazacak bir
    şeyler bulmasına rağmen, neden şimdi bir şey bulamıyordu? Aklı hiçbir
    zaman durmazdı aslında. Gözlerinin daldığını hissedebiliyordu. Beyni
    boşalmış, gözleri daha da boş bakmaya başlamış, hatta görüntü yavaşça
    bulanıklaşmaya başlamıştı. Bayılmış falan değildi, kendisine hep olan
    şeylerden biriydi bu aslında. Gerçi arada bir, bilmediği nedenlerle
    bayılabiliyordu. Şu anda durumun farklı olduğunu biliyordu. Duyduğu
    tanıdık bir sesle, aniden, kendisine geldi titreyerek.

    ‘Roncelvalles, burada ne arıyorsun?’ Malcolm. Güçlü,
    tanıdık, soğuk sesi anında tanımıştı. Derin bir iç çekti cadı.
    Duygularını yeniden bastırıyordu böylece. Konuşmak için boğazındaki
    düğümü de bastırmıştı bu sırada. Elindeki defteri ve tüy kalemi sol
    yanına koydu ve sesin geldiği yöne, arkasına döndü. Sisten ve iyice
    ilerlemiş olan miyobundan dolayı dostunu göremiyordu. Orada olduğunu,
    varlığını hissedebiliyordu ama. Nefes alarak konuşmaya başladı. Sesi
    sıradan ama neşeli gibi çıkıyordu. Yani Etta ve Malc’in yanında olduğu
    gibiydi.
    ‘Sen misin Malc? İyice ilerleyen miyobumu bile, bile neden uzakta duruyorsun? Gelsene. Sana burada ne aradığımı gösteririm.’

    Sesinin
    doğal çıkmasına sevinmişti. Hazırlıksız yakalanmıştı biraz.
    Yazdıklarına bakarak yüzündeki üzgün ifadeyi değiştirerek düşünceli
    görünmeyi başarmıştı. Çocuk yanına geldiğinde başını kaldırdı ve daha
    sonra yanında duran defterle kalemi eline yeniden alarak, arkadaşının
    oturması için, sola kaydı. Oturup oturmayacağından bir an şüphe etse de,
    Malcolm, yanına oturmuştu. Cadı, önce yazdığı satırları, daha sonra da
    gölün üzerindeki küçük dalgaları gösterdi. Bunu tüy kalemiyle yapmıştı.

    ‘Az önce gelen ilhamlarımın şu küçük dalgalarla yavaş, yavaş gelmelerini bekliyordum. İlhamlarım yerine sen geldin.’ Gri
    gözlerini çocuğa çevirerek kahverengi gözlerine baktı. Bu bakışları iyi
    biliyordu kız, arkadaşını çok iyi tanıyordu. Aradığı bir şeyi bulamayan
    birinin kızgınlığı vardı üzerinde. Yüzü ifadesizdi, mermerden yapılma
    muhteşem bir Zeus heykelinin yüzü gibi donuktu, ama gözleri bunu
    anlatıyordu.

    ‘Sen bir şeyler arıyorsun ama sanırım. Ve bulamamış gibi bir halin var. Gözlerinden okunuyor.’
    'Necromanceler… Onlar hakkında bir şeyler araştırıyordum da…' Başka
    birisi olsa bu dalgın çocuğun geçiştirmek için bunları söylediğini
    düşünürdü, ama cadı anlamıştı arkadaşının gözlerinden. Düşünceli hali,
    dikkatsiz oluşu, okunuyordu her şeyi gözlerinden. Peki, acaba neden
    onlar hakkında bir şeyleri merak ediyordu ki? Ne zamandan beri
    başlamıştı? Bunları sorabilirdi ama O’nu sıkmak istemiyordu. Elindeki
    kalemi çevirmeye başlamışken konuşmaya başladı.

    ‘Birçok şeyi bilmeme rağmen Necromance’ler gibi şeyleri pek merak etmem, bilirsin. Ama yine de bir şeyler bakarım. İstersen?’ Artık
    yardım etmek istediğinde soruyordu cadı. Korkuyordu artık arkadaşının
    hareketlerinden. Yapabileceği şeyleri tahmin etmek zordu; çok
    değişmişti. Herhalde bir tek O’nun yanında olduğunda eskisi gibi
    olabiliyordu. Kaira’nın. Derin bir iç çekti bir kez daha. Ve kalemi yeniden dans etmeye başlamıştı defterin çizgisiz kâğıdının üzerinde.
    Benim
    hiçbir şeyim yok. Ne bir ailem var, ne de arkadaşlarım. Mutluluğum yok,
    kalbim yok. Kalbim var aslında, başkasında ama. Hediye ettim ben
    kendiminkini. Ama o bana vermedi kendi kalbini. O’nunki, başkasında…

    Önce yazdıklarına şöyle bir göz gezdirdi. Yine duygular. Esiri
    olmaya falan mı başlıyordu bu lanet şeylerin? Bu ikiydi, üçüncüsünün
    olmasına izin veremezdi. Yazdıklarını ikinci kere okuduktan sonra
    Malcolm’a baktı. Yüzündeki ifadeyi çözemiyordu. Dalgındı, bir şeylere
    odaklanamayacak kadar dalgın. Yazdıklarını merak etmemişti herhalde.
    Roncelvalles, hep yazıyordu zaten. Yaptığı başka bir şey yoktu cadının.
    Sevgilisi yoktu, sevdiği… Vardı ama olmamalıydı. Her zamanki gibi yasak
    şeyleri seçmişti. Aklı seçmemişti, şu anda kendisinde olmayan kalbi
    seçmişti yasak olanı. Kalbini bir gün geri alacak ve başkasına
    verecekti. Ama kime, ne zaman… Hiç bilmediği şeylerdi bunlar. Belki de
    sadece geri alacaktı ve kimseye vermeyecekti. Rahibeler gibi, yalnız ve
    bakire ölecekti. Düşüncelere dalmışken hala arkadaşının kahverengi
    gözlerinin içine baktığını fark etmemişti. Başını bir an sağa sola
    salladı ve daha sonra defteri sağına, Malcolm’a doğru uzattı çok
    hafifçe.

    ‘Okumak ister misin? Yazmaya meraklı değilsin, biliyorum ama yorum almak isterim.’ Arkadaşının
    gözleri kısa bir an defterde gezintiye çıkmış, daha sonra tekrar
    kendisine çevrilmiş ve aniden ayağa kalkmıştı. Neler olduğuna bir anlam
    verememişti cadı. Malcolm’ın ani hareketleri sinirlendiğini
    gösteriyordu. Neden sinirlenmişti ki? Konuşmaya başladığında sesi her
    zamanki gibi soğukkanlıydı. Ama yine gözleri farklı konuşuyor.

    ‘Kim bu?’ Yandın Roncelvalles. Aslında
    yanmamıştı, önemli olan tek şey aşırı tepki vermemeye dikkat etmesiydi.
    Derin bir nefes alarak kendisi de ayağa kalktı, defterini ve tüy
    kalemini ağacın altında bırakarak arkadaşının gözlerinin içine baktı.
    Bunu duygusuz ve korkusuzca yapabiliyor olmasına o kadar çok seviniyordu
    ki… Gri gözleri sinirle parlayan kahverengi gözlere bir anlam vermeye
    çalışıyordu. Neden aşırı tepki vermişti ki şimdi? Kendisi olduğunu
    bilseydi bu gözlerin sinir yerine şaşkınlıkla parlayacağını biliyordu
    cadı. Sanki zihnini okumak istercesine bakıyordu büyücüye. O’na doğru
    küçük bir adım atarak yaklaştı. Aralarındaki mesafe bir metreden çok az
    daha azdı. Gözlerini daha net görebilmek için yapıyordu bunu. Derin bir
    iç çekti. Düşünürken bunu çok yapıyordu nedense. Bir de olağan
    duygularını bastırmak için işte. Belki de ona böyle birinin olduğunu söylemediğim için. Cevap
    tam olarak buydu. Fakat sinirlenmemeliydi, O da Kaira’dan söz
    etmemişti, Roncelvalles onları görmüştü sadece. İçine oturan o hissi
    yeniden hissetti bir an. Kıskanmıştım. Kıskanmıştı, ama buna
    üzülmemişti. Kimle mutluysa onunla olmalıydı Malcolm, en yakın
    arkadaşıyla olacak hali yoktu herhalde. Bir cevap bekleyen gözler
    sabırsız bir hal almıştı. Sonra yine arkadaşının sesini duydu cadı.

    ‘Kim bu?’ Daldığını
    falan düşünmüştü herhalde. Ama dalmamıştı, sadece odaklanmıştı. Bununla
    ilgili söyleyeceği toparlıyordu sadece. Heyecanlı değildi, ya da canı
    yanmıyordu. Sadece topluyordu kelimeleri. Yüzüne duygusuz bir ifade
    yerleştirdi. Ve dudaklarından kelimeler dökülmeye başlamıştı.

    ‘Yazdıklarımda neden bir gerçeklik arıyorsun ki? İlla biri mi olmalı?’ Kelimelerin
    ardından sustu kız bir süre. Tepkisiz kalmaya çalışıyordu. Taşmasını
    engellediği duygularla ufak bir savaş veriyordu şu anda. Rüzgârın
    kendisine taşıdığı koku kendisini kontrol etmekte zorlanmasına neden
    oluyordu. Gözlerini kısa bir anlığına büyücüden kaçırdı, daha sonra
    yeniden baktı kahverengi gözlere korkusuzca. Biraz da meydan okuyucuydu
    bu bakışlar.

    ‘Biri
    olsa bile, bu seni neden ilgilendirsin ki? Sen bana Kaira’dan hiç söz
    ettin mi? Etmedin. Ben de biri olsa bile söz etmek zorunda değilim
    sanırım, değil mi? Öyle biri yok ama.’
    Sesi
    sakindi, gözlerinin aksine. Gerçekten de, meydan okur gibi bakıyordu
    büyücüye. Bunu neden yapıyordu? Çocuğun kafasını daha fazla
    karıştırmasına izin vermemek için miydi? Muhtemelen, öyleydi. Belki de
    buradan gitmeliydi. Ama büyücünün buna izin vermeyeceğini biliyordu.
    Mecburen, bu konuşma gittiği yere kadar gidecekti. Peki nereye kadar
    giderdi?




Edit: Normalde rp böyle durmuyor, neden böyle oldu hala anlayamadım -.-"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Anna Lizzie Malfoy
Hogwarts Müdiresi | KSKS Profesörü
Hogwarts Müdiresi | KSKS Profesörü
Anna Lizzie Malfoy


Lakap : Liz, Ann.
Rp Sevgilisi : Henry McCourt bitchi.
Mesaj Sayısı : 1529
Kayıt tarihi : 16/08/09

Özel
Rp Puanı:
Roncelvalles ~ Left_bar_bleue100/100Roncelvalles ~ Empty_bar_bleue  (100/100)

Roncelvalles ~ Empty
MesajKonu: Geri: Roncelvalles ~   Roncelvalles ~ Icon_minitimePerş. Mart 17, 2011 3:16 am

RP'nizi her şeyiyle çok beğendim. Anlatımınız, betimlemeleriniz, renklendirmeniz vs. hepsi oldukça güzeldi. Sayfa düzenini eğer wordden kopyaladıysanız arada böyle yapabiliyor. Onun için bunu yok sayıyorum, puanınız; 98.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Roncelvalles ~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Karakter İşlem ve İstek Geçmişi-
Buraya geçin: