Valiant Lucian Austin
Mesaj Sayısı : 28 Kayıt tarihi : 04/06/11
Özel Rp Puanı: (85/100)
| |
Valiant Lucian Austin
Mesaj Sayısı : 28 Kayıt tarihi : 04/06/11
Özel Rp Puanı: (85/100)
| Konu: Geri: Zeki Tanrıça Paz Haz. 05, 2011 9:37 am | |
| Karanlık... Gözündeki oluşamayan görüntüleri aslında görüyormuş hissi vardı. Çünkü arkda beyninde artık hergün gördüğü ciismler kalıcı bir yer hazırlamışlardı kendilerine. Biraz daha sabır diye iç geçiriyordu. Sabah aldığı sıradışı mektup içinde anlam veremediği garip hislere yol açıyor, merak artık gitgide insanı canlı canlı yiyip öldüren kanser misali hücrelerinde yer tutuyordu. Çok az daha kaldı. Asasını parmakları arasında gezdiriyor yer yer dikatsizliğinden dolayı yer çekimine kapılıp aşağıya düşme eğilimi gösteren asayı ani bir hareketle havaya kapıyordu.
Etrafta hiçbir ışık kaynağı yoktu kaldı ki gökyüzü bulutluydu. Ne bir yıldız göz kıpıyor ne de ay o kutsanmış yüzüyle onalar hava atabiliyordu. Sadece karanlık vardı. Sonsuz karanlık. Engin karanlık denizinde hiçbir şey yok gibi görünüyordu. Eğer ışık kaynağı yoksa görüntde yoktu.
Ölüm sessizliği de artık kabak tadı vermeye başladı. Şimdi asasını iki parmağıyla tutup havaya yavaşça vuruyor, bunun sonucunda asanın ucuna gümüş bir ışık hakim oluyordu. Kulaklarına kaynağı belirsiz bir efsunlu ses ulaşıyordu. Ancak sonrasında havaya bir kez daha vurduğunda asa ona küsmüşcesine yavaşca kendisini karanlıpa gizledi.
Artık ayağa kalktı. Evinden çıkıp bahçesinin de dışına, koruyucu büyülerin olmadığı alanla çıktı. Burada buhalaşmak olasıydı. Konumu düşündü ve gideceği yeri. Küçük bir püf sesi duyuldu ya da duyulmadı bunu bilmek onun için artık olanaksızdı. Bedeni her yandan sıkışıyor, hiçlikte yolunu bulmaya çabalıyordu. Ve sonunda cisimlendi. Etraf karanlıktı, aşikâr gözleri bu durumdan hiçte şikayetçi olmadı. Az önceki evi kadar karanlık sayılmazdı aslında. Yer yer garip cisimler çarpıyordu gözüne. Bu cisimler birbirleri ardına ve yanlarına düzenle dizilmişti. Aslında bu düzenden bahsedilmesi çokluğundan kaynaklanıyordu. Taşlara iyice bakıldığında gelişi güzel yerleştirildikleri anlaşılıyordu. Yürüdü. Ama fazla yürümesi gerekmedi. İşte orda duruyordu. Siluetini seçebiliyordu. Ona doğru bir adım attı. Kendisni çoktan farketmişti bunu biliyordu. İçinde hissettiği tek bir duygu vardı, o da tüm hücrelerine hakimdi;merak...
| |
|
Anna Lizzie Malfoy Hogwarts Müdiresi | KSKS Profesörü
Lakap : Liz, Ann. Rp Sevgilisi : Henry McCourt bitchi. Mesaj Sayısı : 1529 Kayıt tarihi : 16/08/09
Özel Rp Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Zeki Tanrıça Salı Haz. 07, 2011 2:56 am | |
| Yaz gecesinin hafif meltemi dünya üzerinde en korkunç yerlerden olan karanlık bölge mezarlığını yalayıp geçerken tüm zorlukları aşarak bir mezar taşının üzerine tünemiş bir baykuş, ruhların sessizliğini bozuyordu. Saltanatı altında olan sessizlikten memnun gözüküyordu ki dik duruşunu koruyordu kuş. Oysa onun ötüşleri, sırtını bir ağaca dayamış ayaklarıyla ritim tutan genç kadının sinirini bozması için yeterli bir sebepti. Ve, genç kadın sinirini bozanları affetmezdi. Tıpkı baykuşu tek bir büyüyle ebedi sessizliğe gömerken olduğu gibi.
Şimdi, sessizliğe hüküm süren Anna Lizzie Malfoy, ayaklarını yere vurmayı keserek derin bir nefes aldı. Bulunduğu yerin küflü havası ciğerlerini yaksa da aldırmadı. Saçları rüzgarda savrulurken çevresine bakındı. Beklediği kişinin gelip gelmeyeceğini bilmiyordu. Tamamen kumar oynayarak gelmişti buraya. Oysa her geçen saniye kendisini kaybedeceği bir iddiaya oynamış gibi hissediyordu.
Dünyada o kadar çok şey olurken, bunlarla nasıl başa çıkacağını bilemiyordu genç kadın. Her zaman sorunlarının bir çözümü olmuştu, örnek alabileceği birileri, yaşanmış olaylar... Şimdiyse önünde hiçbir yardımcı bilgi yoktu. Tamamen karanlığa hapsolup giderlerken, dünyayı kendi parmaklarının üzerinde tutuyormuş gibi hissediyordu. Sanki, en ufak bir hareketinde devrilecek, her şey darmadağın olacak gibi...
Olmamalı diye düşündü kendi kendine. Yanlış bir şey yapmamalıydı. Bu onun dönemiydi, ve kendi döneminde hataya yer yoktu. O sevmediği mugglelar, melezler... Hepsinin hayatı aslında bir kaç güçlü büyücünün elinde sallanıp gidiyordu. Ve, Anna da bunlardan biriydi. Onlardan ne kadar nefret etse de, adına gölge düşürtemezdi, dünyalarını sarmalayan yabancı her neyse, onları yenemezdi. Yenmemeliydi.
İçine anlayamadığı bir sıkıntı işlerken, uzaklardan duyduğu çatırdamayla beklediği genç adamın geldiğini anladı. İçine dolan mutluluk an itibariyle mezarlık tarafından emilip gittiğinde yeniden eski Anna oluverdi. Suratına oturttuğu ciddi ifadeyle kendisine yaklaşan genç adama odaklandı. Kollarını göğsünde kovuşturarak alaycı ses tonuyla mırıldandı.
"Geldin demek, Austin. Ben de seni bekliyordum." | |
|
Valiant Lucian Austin
Mesaj Sayısı : 28 Kayıt tarihi : 04/06/11
Özel Rp Puanı: (85/100)
| Konu: Geri: Zeki Tanrıça Cuma Haz. 10, 2011 6:40 am | |
|
Fazla uzun sayılmayacak bir yürüşün ardından az ilerisinde bir silüet gördüğü anda onun kim olduğunu seçmesi konusunda hiç teradütte düşmeyen Valiant, adımlarını sağlamlaştırarak kendinden emin bir şekilde yürümeye devam etti. Karartıya yaklaşmıştı kulaklarına cadının sesi çalındı;"Geldin demek, Austin. Ben de seni bekliyordum."
Valiant, bir süre susdu ve öylece durdu. Karartıya uzun süre gözünü kırpmadan baktı. Gözlerinin karanlığa alışmasını, göz bebeklerinin daha da küçülerek daha iyi bir görüşe sahip olmak için iki derin nefes süresi kadar olduğu yerde bekledi. Artık daha iyi görebildiğini anladığı anda bir adıma daha atarak cadıya doğru konuştu. Ses tonu titremeden ve ulakalıktan uzak ama tam anlamıyla kendine güven ve sevencendi.
"İyi akşamlar Anna! Görüldüğü üzere geldim, beklemene gelincen zaten haberdardım. Şimdi bana bilmediğim birşey söyle! Ne istiyorsun ?
| |
|