Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 there is no other hand that i would rather hold

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Heather Campbell

Heather Campbell


Lakap : Pek çok şey, yaratıcılığınıza bağlı olarak. :P
Rp Sevgilisi : Edepsiz sevgilime koca bir kalp. <3
Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 01/02/13

there is no other hand that i would rather hold Empty
MesajKonu: there is no other hand that i would rather hold   there is no other hand that i would rather hold Icon_minitimeC.tesi Nis. 20, 2013 9:54 pm

There is no other hand that i would rather hold.
"This is impossible," said girl. He holded her hands and whispered.
"Nothing is fucking impossible with you."

there is no other hand that i would rather hold Tumblr_ml3yasvuhf1rarypbo1_500
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Heather Campbell

Heather Campbell


Lakap : Pek çok şey, yaratıcılığınıza bağlı olarak. :P
Rp Sevgilisi : Edepsiz sevgilime koca bir kalp. <3
Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 01/02/13

there is no other hand that i would rather hold Empty
MesajKonu: Geri: there is no other hand that i would rather hold   there is no other hand that i would rather hold Icon_minitimePaz Nis. 21, 2013 8:14 am

    Derin bir nefes aldı, Café Greenwigs'e dönen sokağa adımını atmadan önce genç kız. Kimsenin kızın geldiğinden haberi yoktu; zira herkes onun bu hafta İtalya'da olacağını sanıyordu. Mükemmel, diye düşündü içten içe. Tam da planladığı gibi gidiyordu her şey. Heather Campbell'ın en büyük hobisi de buydu zaten, her şeyin planladığı gibi olması. Sinsice gülümsedikten sonra önüne gelen kıvırcık sarı saç tutamını kulağının arkasına atarak gecenin karanlığı içerisinde süzüldü. Onlara geleceğini söylememesinin ardında kötü bir neden yoktu, işin derinine inilirse. Yalnıza sürpriz yapmak istemişti, o sürprizleri severdi, tıpkı sürprizi yapacağı kişileri sevdiği gibi. Onların bugün Café Greenwigs'te içmeye gideceğini, Hans'ın ona iki gün önce attığı mektuptan biliyordu genç kız. Bugün Hans için kafa dinleme günü olacaktı, öyle anlaşmışlardı. Hala inanamıyordu genç kız onun evlendiğine. İşin asıl nedenini öğrendiği günü anımsadı. Nasıl da hiddetle bağırmıştı ona; nasıl da karşı çıkmıştı bu evliliğe. Kaçıncı yüzyılda yaşıyorlardı, on sekiz mi? Bu devirde hamile kaldı diye insanlarla evlenilmezdi! Salak, iflah olmaz çocuk diye geçirdi içinden. Ona tapıyor olması onun yaptığı hatayı telafi etmezdi; hele ki adamın kalbinde bu kıza sevgiden fazlasının yer olmadığını bilirken. İşte bu yüzden buradaydı Heather, sadece Hans'a moral olmak, çocuğunun olmasına bu kadar az kala onunla güzelce konuşabilmek için. Yalancı, diye bir ses yükseldi içinden. Tamam, belki gerçek tam olarak bu değildi. Evet bu nedenler de vardı listesinde, yine de en büyük neden gözünün önünde yanıp sönüyordu. Shane. Onu düşündüğü an suratına yayılan gülümsemeye engel olamadı genç kız Café'nin oraya varmasına sayılı adım kala. Onu özlemişti, onu özleme düşüncesiyle ölümüne savaşsa bile. Neredeyse bir aydır baş başa görüşememişlerdi ve Hans'ın mektubunda yazdığı üzere Shane geçenlerde bir sarışını ayaküstü götürmüştü. Genç kız adamın doğasını adı gibi biliyordu. Bunun böyle olmasına birlikte karar vermişlerdi; başkalarıyla gibi gözükeceklerdi ki, Gordonlar onlardan şüphelenmeyecekti. Ne plan ama, diye mırıldandı kendi kendine. Bu ona her önüne gelen sarışını götürme hakkını verir miydi? Hele ki sarışını. Neden siyah, kızıl ya da herhangi bir boktan renk değildi? Neden götürdüğü her kız Heather'ı anımsatan bir şeylere sahip olmalıydı? Kaşlarını çattı kafenin kapısını itelediğinde.

    Cehennem'e hoş geldiniz dememek için kendisini zor tuttu o an kız kendisini. Haftanın altı günü Café Greenwigs huzurlu, mütevazi bir mekan olabilirdi... Ancak cumartesi gecesi? Bütün barları yanında solda sıfır bırakırcasına çılgın partilere eşlik ederdi bu kafe. Sarhoşlar, azıtanlar, azanlar, kavgalar. Kesinlikle Cehennem'di ve bu cehennemi seviyordu Heather. Tıpkı Gryffinboysların da sevdiği gibi. Erkek erkeğe geldiklerini biliyordu genç kız. Bu yüzden Roxana'nın aklının Gordon'da kaldığından emindi. Ah, diye düşündü. Kendisi onun yanında kıskanç bir insan bile sayılmazdı açıkçası. Bir kız olarak onu çok iyi anlıyor olsa da, Gordon onu sevdiğini defalarca ispatlamıştı. Merlin aşkına diye düşündü, bu adamın gözlerinden bile belli oluyordu. Shane'in gözlerine baktığında gördüğü haylaz parıltıları hatırladı. Bu bir seni seviyorum olabilir miydi? Cevabının evet olmasını isterdi belki genç kız; ama evet ya da hayır, bunu adamın ağzından dökülmeden asla bilemezdi. Aslında adamın ağzından dökülse bile bilemezdi. Tanrım, Shane tam bir bilmeceydi ve o lanet olasıca kız için önemliydi. Önemli. Gerisini sorgulamıyordu Heather, kendi cevaplarından bile korktuğu için belki. Bir sarhoşa çarparak olduğu yerde döndü. Üzerinde birazdan Gordon'ın küfredeceği kadar kısa bir etek, Hans'ın homurdanacağı kadar uzun bir topuklu ayakkabı vardı. Dekoltesi... Shane'in çıldaracağı kadardı. Giyinmek ve alışveriş kızın hobisiydi; bunu kim durdurabilirdi ki? Bordo rujla boyanmış alt dudağını ısırdı genç kız herhangi birine rastlamak amacıyla. Burada olmama ihtimallerini düşünmek istemiyordu, bunca yolu boşuna gelmiş olamazdı, arkadaşları İtalya'da güzel bir gece geçirirken. Kaşlarını çattığı sırada Adrian'ı gördü. O da Silvian'sız gelmiş olmalıydı. Güzel, diye düşündü. Silvian ona karşı gıcık davranabiliyordu kimi zaman, oysa onu seveceğini biliyordu Heather elbet. Genç adamla göz göze geldiklerinde Adrian'ın ağzı aralandı ve genç kız o an Hans'la Gordon'ın sırtını gördü. İşaret parmağını dudaklarına bastırarak Adrian'a sessiz olmasını işaret etti ve yavaşça yaklaştı iki adama.

    "Fazla abartılı," diye homurdandı Gordon. Genç kız muhabbetin başını kaçırmıştı ama Hans ona omuz atarak atıldı. "Büyük göğüsler her zaman iyidir." Beklediği muhabbet tam da buydu, şaşırmadı. Birdenbire, "Hans Landers, sen evlisin, sana gelince Gordon Campbell... Roxana'nın seni öldürmesini istemezsin. O zaman, kime kız seçiyoruz?" İki adam oldukları yerde sıçrayıp aynı anda kızın adını haykırdılar. Onların şaşkınlığı yüzlerinden okunurken kahkaha attı genç kız. Onların üçüne sırayla kocaman sarıldıktan sonra yanlarında boş duran sandalyeye kuruldu. Bakışları onlara odaklıydı ancak çıldırıyordu beyni. Shane hangi cehennemdeydi? Kaşlarını çatmamak için özel bir çaba göstermesi gerekiyordu ki, Hans cevapladı. "Elbette ki aramızdaki tek bağlılık derdi olmayan erkeğe. Merlin aşkına, sen İtalya'ya gitmiyor muydun?" Shane. Shane'den bahsediyordu. Dişlerini sıktı genç kız. Bağlılık derdi olmayan erkek. Hahladı. Ona elbette ki bağlılığı yoktu, Hans haklı değil miydi? Burukluğunu belli etmemeye çalışarak, "Bensiz parti yapmamanız gerektiğine karar verdim. Shane kendi kızlarını seçemeyecek kadar yaşlandı mı, yoksa kendinize yapamadığınız için iyilik yapmaya mı karar verdiniz?" Sorusu zekice kurgulanmıştı; istediğini almaya yönelik. Cevap veren Gordon oldu. "İddiaya girdik, bu gece kaç tane kız tavlayacağına dair." Gülerek söylemişti ve Hans da ona eşlik edip kahkaha attı. Fuck you, diye geçirdi içinden kız. I will fuck you, you damn boy. İç sesine hakim olması gerektiğini biliyordu, Hans'ın içtiği ateş viskisini kapıp kafasına dikti. Erkeklere el sallayarak piste doğru ilerledi ve kendi kendisine dans etmeye başladı. Etrafında üç erkeğin belirmesi uzun sürmedi. Hemen karşısında çatılmış iki abi kaşı gördü, sırıttı. Lanet iddiaya lanet okudu. Onu görmeliydi, onu bulmak zorundaydı. Her tarafta onun bir eşi daha olmayan kıvırcık saçlarını arıyordu. Belki çok geçti, çoktan başka bir kızla kendisine bir ev, bir oda bulmuş olabilirdi. Başka bir kızın yatağını paylaşması kızı şaşırtmazdı, tıpkı bir zamanlar kendisininkini paylaştığı gibi. Yakışıklı kumral çocuğun elini boynuna dolamıştı ki çok tanıdık bir ses duydu arkalardan. Bir küfür, şaşırtıcı olmayacak şekilde. Ve genç kız adamdan ayrılarak sesin geldiği yöne doğru döndü hızlıca.

    İşte oradaydı. Gözleri afacan bir çocuk gibi bakıyordu, saçları ise darmadağın olmuştu. Ne ara bu kadar uzamıştı bilmiyordu Heather ama onun kıvırcık saçlarını seviyordu. Hele ki uzunken. Gözlerinin rengi ise benzersizdi. Cılız biriydi aslında Shane, güçlü kasları, uzun boyu yoktu. Heather hepsine sahip olan erkeklerle de çıkmıştı defalarca. Öyle onu diğerlerinden ayıran müthiş özellikleri yoktu dışarıdan bakınca Shane'in; ama nedense Heather ona baktığında, onu tüm diğer erkeklerden farklı görüyordu. Hangi özelliklerinin onu benzersiz yaptığını bilmese de. Adamın ince sesi alayla kahkahalar atarken bir kızı tutuyordu belinden. Onunla dans ediyordu, eğlendiği belli olan bir biçimde. Ona doğru bir adım attı Heather, bir adım, sonra bir adım daha. Onun hemen önüne geldiğinde adam onu görmedi ilk. Ardından, dans ettiği kızın kenara kaymasıyla öylece kalakaldı. Bakıştılar küçük bir an. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu genç kız. Etrafta Gordonların olduğu her dakika, kendilerini saklamak zorundalardı. Gordon ve Hans, bunun için Shane'i asla affetmezdi. Onlar yokken kendileri olabiliyorlardı ikili. Sabahlara kadar muhabbet ettikleri geceleri hatırladı. Muhabbetlerini, oynaşmalarını, sevişmelerini. Birlikte yaptıkları onca şeyi düşündü genç kız. Eğlenmek için yaptıkları delilikler saymakla bitmezdi ve yalnızca ikisi bunu biliyordu. İşi daha da benzersiz kılan buydu belki de. Kendilerine özgü, başka hiç kimsenin bilmediği bir dünyaları vardı. Onlar kendi dünyalarında birbirlerine ait ve kuş kadar özgürdüler. "Görünen o ki, çıtayı epey düşürmüşsün," dedi ve kızı iteledi doğrudan. Kız havaya uçarcasına sallandıktan sonra onu başka bir adam tuttu. Ve Heather, kollarını Shane'in boynuna doladı. Suratları yaklaşmıştı birbirlerine. Gözleri onun dudaklarına kaydı kızın. Onu öpmek istiyordu, ulu tanrım, deli gibi istiyordu. "İddia ha? You are such a fucking dick, Shane Parker." Sesi iğneleyiciydi. Ne ara bu kadar küfür etmeye başladığını bilmiyordu; zira bir sene önce genç kız bu küfürleri bildiğinden bile emin değildi. Şimdi ise, yalnızca dökülüyordu dudaklarından. Sanki öyle olmak zorundaymış gibi. "Şaşırmış gibisin," dedi ve adamın kulağına eğildi. "Yoksa beni özlemedin mi, tatlım?" Adamın kulak memesini küçük bir an için dişledikten sonra geri çekildi. Sözleri iddialı olsa da, bakışları adama şu an deli gibi kızgın olduğunu anlatıyordu. Bunu belli etmek istemiyordu; yine de, aksi imkansız olurdu. Değil mi?


that moment:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Shane Parker
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Gryffindor VI. Sınıf Öğrencisi
Shane Parker


Lakap : Küfürbaz Haydo.
Rp Sevgilisi : Melon'lara karşı bi' zaafım var.
Mesaj Sayısı : 141
Kayıt tarihi : 14/09/12

Özel
Rp Puanı:
there is no other hand that i would rather hold Left_bar_bleue95/100there is no other hand that i would rather hold Empty_bar_bleue  (95/100)

there is no other hand that i would rather hold Empty
MesajKonu: Geri: there is no other hand that i would rather hold   there is no other hand that i would rather hold Icon_minitimePtsi Nis. 22, 2013 9:10 pm

    Kaç aydır bu sikim işi yapıyorlardı? Muggle dizilerindeki gibi ailelerinden gizli buluşmalar, köşelerde koklaşmalar, geç saatlerde muhabbet etmeler? Dayanıyordu, bir süre daha dayanacaktı ama daha sonra, o kutsal vakit geldiğinde bir kahraman gibi ortaya atılıp Gordon ve Hans'a 'Heather benim hatunum!' diye bağıracaktı. Ve Tanrı biliyor ya, onunla o zaman da, herkesin önünde deliler gibi öpüşecekti. Sonrasında neler olur bilmiyordu Shane. Gordon ağız burun dalar mıydı -ki dalacaktı-, Hans biricik Annie'sine -aletine- tekmeyi geçirir miydi bilmiyordu. Bunları o zaman geldiğinde düşünecekti, şimdi kısıtlı da olsa Heather yanındaydı, dostları gibi... Onu kaybetmeye ve kaybedecek bir şey yapmaya da niyeti yoktu. Ya onu kaybederse? Gordon ve Hans onunla ilişkisini kesmesini isterse? O zaman ne yapardı Shane? Tekrar kaçar mıydı? Kimsenin bilmediği, kimsenin duymadığı, kimsenin görmediği yerlere? Bu sefer onu kurtaracak bir melekte olmazdı yanında. Tamamen dibe batmış olurdu. Çaresiz... Belki ölürdü. Ne olacaktı ki? Shane gibi bir piçten adam olmasını mı bekliyorlardı? Ya evet, hatta Hogwarts'ın başına geçip müdürlük bile yapardı. Her gece partiler yapılır, hiç ders işlenmezdi. Okula gelenlerde nasıl büyü yapılacağını değil, nasıl parti yapılacağını öğrenirlerdi. Ama Shane bu düşünceyi sevdi. O Anna kaltağının koltuğunda kendisini hayal etti bir süre... Okula parti yapmalarını emrediyor, daha sonra da sigarasını yakıp kucağına Heather'ını çekiyordu. Hayaller, hayaller... Sonsuz, sizi mutlu diyarlara götüren hayaller...

    Elindeki viskiyi tek dikişte bitirdi. Café Greenwigs'i seviyordu çünkü sahibi çok kafa adamdı ve Shane'in istediği muggle içkilerini getiriyordu kafeye. Bazen votka, bazen konyak, bazen tekila, bazen de rom... Büyücü dünyasında terk sert içki ateş viskisiyle sınırlı olduğu için -ve Shane sınırlı olmaktan nefret ettiği için- kendince böyle bir yol bulmuştu. "Hey ahbap, şuradan, hım, bi' konyak versene," dedi ellerini konyakların olduğu sıraya doğru sallayarak. Her zaman ki gibi sigarası işaret parmağı ile orta parmağı arasında usul usul yanıyordu. Derin bir nefes çekti, bir kaç saniye ciğerlerinin o tanıdık hissiyle kendinden geçti ve dumanı dışarı verdi. Bob ise bu sırada ona konyak hazırlamak yerine ateş viskisi hazırlıyordu. "Dostum senin kulaklar iyi mi? Ben lanet olası bir bardak konyak istemiştim ama sen bana sikim bir ateş viskisi hazırlıyorsun! Şuan ki halimi ateş viskisi kesmez," dedi bağırarak. Heather'a olan özlemi kat be kat artmışken kahrolası bi' ateş viskisi mi kesecekmiş onu? Şaka yapıyor olmalısın herhalde. Bob sarı dişlerini göstererek gülümsedi. Tanrı aşkına! Bu adam diş fırçası diye bi' şey duymamış mı? Belki muggle aleti olduğundan duymamış olabilir ama büyücüler dişlerini fırçalarlar, değil mi? Dirseklerini barın üstünden çekti. Ağzının kokusu oturduğu yere kadar geliyordu. Kahrolası Bob! "Bu içki şu afet-i devrandan. Yarım saattir seni kesiyor ama sen hayal aleminde Pollyanna ile birlikte piknik yaptığın için bunu fark edemedin. Buna şaşırdım doğrusu. Shane Parker bir kızı fark edemedi. Sarışın bir afet-i devranı, yürüyen dehşet-ül vahşeti... Bu bir ilk doğrusu." Önüne bıraktığı içkiyi tek dikişte bitirdi ve kendi içkisini beklemeye başladı. 'Tanrım! Çok sert içkilere ihtiyacım var! Ve çok sert hatunlara!'

    Bob'un verdiği konyağını alarak bir kaç tabure ilerideki hatuna yöneldi. Sarı saçları hafif boyalıydı. Orijinalde kumraldı sanki, yada ona yakın bir renk. İnsanların orijinalliklerini bırakıp sahte olmaları... Shane bundan nefret ediyordu işte. Gözleri masmaviydi, loş ışıkta bile maviliği belli oluyordu. "En azından gözlerin orijinal," demekten alamadı kendini. Adını bilmediği kız biraz bozulsa da Shane'i kaçırmamak umuduysa içkisini içmesine bile izin vermeden dans eden bedenlerin içine çekti. "Lanet olsun! İçkimi içmeme sabredemeyecek kadar kudurdun mu yoksa?" dediyse de bunu kendisinden başka duyan olmadı. Kız tecrübeliydi, bu işi daha önce de yaptığı belli oluyordu. Sane tecrübeli kızları severdi zaten, bir şeyler öğretmek için zamanı yoktu onun. Hoş, Heather'a yeni şeyler öğretmek onun için her zaman bi' eğlence kaynağıydı. Aklına gelen bu düşünceyle hafif bir kahkaha attı. O seksi yaratık yatakta gerçekten Shane'i şaşkına çeviriyordu. 'HAYIR SHANE! HEATHER'I DÜŞÜNMEK YOK!' Beynine gönderdiği bu ani komutla önünde kendisini hissettirmeye çalışan kıza döndü. Bir geceliğine Heather'ı unutturabilirdi, belki. Ellerini kızın kalçalarına koydu ve dansın ritmiyle sallanmaya başladı. Kızın mırlayarak "sen, ben, yatak, şimdi," dediğini işitti. Yüksek perdeden bir kahkaha attı. Tanrı aşkına bu kız gerçekten kudurmuştu. "Mart ayı biteli çok oldu be güzelim." Ve sonra onu gördü. Bir şeyler söylüyordu kız ama beyni söylediklerini anlamayacak kadar sersemlemişti. Hayır sersemlemek az kalır. Bok olmuştu. Evet tam anlamıyla beyninin içi boklarla doluydu. O boklar yüzünden beyni sentezleme işlevi yapamıyor, duyduğu şeyi anlamıyordu.

    Sonra kızın kollarını boynunda hissetti. Burnuna doldu kokusu. 'Ah... Ne de özlemişim,' diye düşünmekten kendisini alamadı. Yüz yüzeydiler. Her bir santimini aklına çizdi tekrar, her sevişmelerinden sonra yaptığı gibi. Gözlerine baktı, o ne renk olmayı karar verememiş gözlerine, sonra saçlarına baktı, sapsarı, yumuşacık saçlarına, burnuna baktı, minicik, sevimli burnuna ve en sonunda dudaklarına baktı, bir ressamın elinden çıkmış, bordo renkli dudaklarına. Onu deliler gibi öpmek istiyordu. Şuanda, şurada ona sahip olmak istiyordu. "Şaşırmış gibisin. Yoksa beni özlemedin mi, tatlım?" Ah! Sonunda beyni çalışır hale gelebildi. "Şaka mı yapıyorsun? Abinler şurada olmasa seni şuracıkta becerirdim. Tanrım seni çok özledim." Elini kaldırdı ama yüzüne elleyemeden durdu. Sadece havayı okşuyordu. Gözlerini, gözlerinden bir saniyeliğine çekip Gordon'ların masaya baksa? Yapamaz mıydı? Tanrı biliyor ya, şuan da yapamazdı. Şu anı bozmamak için nefes bile alma deseler, almazdı. Kızın kızgın gözleri çakmak çakmaktı. Shane'in gözleri ise... eh arzudan kararmıştı herhalde. Daha fazla dayanamadı, 'siktir et abileri' dedi ve kızın rujlu dudaklarına yapıştı. Heather ilk başta şaşırsa da Shane'e ayak uydurdu ve arzunun kollarına düşüverdi. Dilleri birbirleriyle dans ediyor, Shane istedikçe Heather veriyordu. Kısa süreli ama etkisi büyüktü. İki gençte nefes nefese kalmıştı. Shane dönüp masaya baktığında diğerlerinin koyu bir sohbete giriştiklerini fark etti. Tek kişi dışında. Hans. Gözlerindeki duyguyu açıklamak zordu. Öfke, şaşkınlık, hayret, hayal kırıklığı... Shane, Heather'ı öpmekle ne büyük bir hata işlediğini o an fark etmişti.

    "Hasiktir ya!"


that moment Razz:
after:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Heather Campbell

Heather Campbell


Lakap : Pek çok şey, yaratıcılığınıza bağlı olarak. :P
Rp Sevgilisi : Edepsiz sevgilime koca bir kalp. <3
Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 01/02/13

there is no other hand that i would rather hold Empty
MesajKonu: Geri: there is no other hand that i would rather hold   there is no other hand that i would rather hold Icon_minitimeSalı Nis. 23, 2013 4:41 am

    Adamın gözlerinin içine bakarken, pek çok şey geçiyordu kızın aklından. Geçiyordu geçmesine ancak hiçbirini yapmayacağını da biliyordu, buydu onu içten içe kahreden. Başını biraz daha onunkine yaklaştırdığında adamın sıcak nefesi yüzünü okşamaya başlamıştı. "Şaka mı yapıyorsun? Abinler şurada olmasa seni şuracıkta becerirdim. Tanrım seni çok özledim," dedi Shane içten bir şekilde, adeta sözleriyle genç kızı okşayarak. Başka bir adam olsaydı bunları söyleyen Heather'a, genç kız kahkahalarla güler, cehennemin dibine gitmesini söylerdi. Duyduğu en romantik sözler değildi ve asla olmayacaktı da. Öyle olmasına karşın kız gocunmadı; aksine tatmin oldu. Adamı tanıyordu ve onun sözlüğünde şu anda romantik olduğunu da biliyordu. Gözlerini gözlerine sabitledi. Binlerce rengin ahenkle dans ettiği, tutkuyla kararmış olan gözlerine. Bütün bedeni çıldırıyordu o an için. Saatlerce koşmuş ve hedefine yalnızca birkaç metre kalmış gibi bir his vardı içinde, nedenini tam olarak kestiremese de. Shane elini kaldırdığında, onun kaldığı ikilemi görebiliyordu kız. Eli öylece asılıydı aralarında, kızın yanaklarını, saçlarını, bedenini kavramak için. O dokunuşları hatırlayıp ürperdi Heather. Asla olamayacaktı bugün onlar, bedeni arzuyla adamı istese de, asla. Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı; o an, işte o an, her şey birdenbire değişiverdi. Adamın dudakları kendi dudaklarına kapandığında inledi genç kız. Kararsızlık volta atıyordu beyninde. Bir yanı haykırıyordu; geri çekil. Herhangi biri görürse bu onların sonu olurdu. Bunu göze alabilir miydi? Shane göze almıştı bunu ve bundan korkmuyordu belli ki. Genç kız ona kendisini teslim ettiğinde, ayrıntıları düşünmeyi bıraktı. Önemli olan tek şey; o andı. Yaşadıkları, paylaştıkları, tenlerinin birbirine değdiği an. Dudaklarını hoyratça aralayarak adamın dilinin nazik ancak hırçın dokunuşlarla ağzında dolanmasına izin verdi. Dudakları dudaklarının tadını unutmamak istercesine onunkilere bitişikti. Viskinin yakıcı tadını hissetti Heather, Shane bir adım geri çekildiğinde.

    Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu genç kızın. Bir öpücüğün aklını bu kadar başından almasında yanlış bir şeyler vardı, nefesini bile düzenleyemiyordu. Kollarını ona sarmak için dayanılmaz bir istek duyuyordu ki, Shane'in bakışlarının arka tarafındaki masaya kaydığını gördü. Gözleri istemsizce onu takip etti. Birden, tüm bedeninin alevler içerisinde kaldığını hissetti adeta. Yutkundu. Hans'ın gözleri doğrudan Heather'a odaklıydı ve... Ve kız bu gözleri dünya üzerinde tek saniyede okuyabilecek tek kişiydi belki normalde. Şimdi ise Heather onunla göz göze gelmiş, kendisini dünya üzerinden silmek isterken bu bakışın ne anlama geldiğini kestiremiyordu. Gözlerini sıkıca yumdu bakışlarından kaçmak için. "Hasiktir ya," diye küfrettiğini duydu Shane'in. Hasiktir. Kız içerisinden aynı kelimeyi vurguladığını düşünürken, bunu dışarıdan da söylediğini keşfetti. Shane'in eli onun elini buldu o an. Heather'ı orada öylece düşmekten alıkoyan da bu sıcak el oldu. Derin bir nefes alarak duruşunu dikleştirdi. Bu anın eninde sonunda geleceğini biliyordu. Belki kendi dikkatsizlikleri yüzünden olacağını düşünmemişti; yine de kimse kaderden kaçamazdı, değil mi? Parmaklarını adamın parmaklarına geçirerek bir adım geri attı. Başıyla Hans'a ileride ezikler için ayrılmış, yalnızca orada oturup içkisini yudumlayan insanların olduğu yeri işaret etti. Hans anladı ve Gordon'a bir şeyler mırıldanarak ayağa kalktı. Orada öylece söyleyebilirdi ancak söylemediğini biliyordu Heather. Bunu burada yapmayacak kadar zekiydi Hans; bunun ötesindeyse Heather'dan bir açıklama duymadan önce Gordon'ı başlarına sarmazdı. Tekrar yutkundu. Hayatında ilk kez genç kız, Gordon Campbell'a bir şeyleri söylemekten korkuyordu.

    Sessiz bölüme doğru ilerlemeye başladıklarında, Hans yanlarına varmadan önce birkaç saniyesi olduğunu biliyordu kız ve hızla konuşmaya başladı. "Aslında buna değerdi," dedi ve gülümsedi Shane'e bakarak. "Orospuların tadını silmeliydim dudaklarından." Genç adama baktığında onun da biraz olsun rahatladığını fark etti. Ardından Shane kızı kendisine çekerek alnına öpücük kondurdu. Vedalaşıyor gibilerdi... Asla diye düşündü Heather. Bu asla olmayacak. "Bunu başaracağız, sevgilim." Son kelimenin genç adamda yarattığı değişikliğe bakmak için ona dönecekti ki, omuzlarında onu sıkıca tutan bir el hissetti. Arkasını hızla döndüğünde Hans ile yüz yüze geldi. Hans ona bakmadı, bu sefer tek baktığı Shane'di. Hans'ın boyu ne ara bu kadar uzamıştı, bilmiyordu genç kız. 1,88 olduğundan emindi Heather, bunun dalgasını çok geçmişti. Oysa şimdi genç adam iki, hatta üç metre gibi büyümüştü gözlerinin önünde. Kendisini ve Shane'i küçücük hissediyordu, kocaman mekanda. Bu düşüncelerin kendisini yıldırmasına izin vermeyecekti oysa. "Hans," diye atıldığı an Hans'ın bakışları ona kaydı. "Sen karışma. Kenarda bekle. Erkek erkeğe özel olarak konuşacağız," dedi sert bir ses tonuyla. Bu ses tonunu en son ne zaman duyduğunu bile bilmiyordu Heather. Hatta Hans'ın böyle bir ses tonuna sahip olduğunu bile şu an öğrenmişti muhtemelen. İçi ürperdi ama Shane'in elini bırakmadı. Shane onu korumak için kızı geri çekti ve onun önüne geçti. Bakışları Hans'a meydan okuyordu ancak adamın elini sıkışından dahi anlıyordu Heather onun rahat olmadığını. Onların birbirlerini ne kadar sevdiğini bilmeyen yoktu ve böyle bir şeyin nasıl bir felakete yol açabileceğini hiç düşünmemişti Heather. İşin aslı düşünmekten kaçmıştı her seferinde. "Heather git," dediğini duyumsadığında Shane'in, buna aldırmadı. Hayatı boyunca yapmadığı bir şey varsa Heather'ın, bu kavga yerinden kaçmaktı. Omuzlarındaki ağırlığa aldırmadan dudaklarını araladığında kendisine doğru iki kızgın bakış yöneldi. Savaşmak, bağırmak, konuşmak istiyordu. Kendisini açıklamak, Shane'i açıklamak, onu sevdiğini söylemek. Siktir.

    Kendi düşüncesinden korktu. Onu sevdiğini söylemek mi? Başını iki yana salladı ve tek kelime etmeden bara doğru yöneldi. Birbirlerini öldürmeye kalkmayacaklardı, biraz mahremiyete ihtiyaçları vardı. İkisi de o kadar dik kafalılardı ki, kız gitmeden tek kelime etmeyeceklerdi. Sik kafalılar diye düzeltti iç sesi onu. İkisi de sik kafalıydı. Elleri titreyen Heather barda öylece boş duran içkiyi kafasına dikti ve doğrudan püskürttü. Tanrı aşkına, bu da neyin nesiydi? Yanından bir kahkaha duyduğunda kendisine yiyecekmiş gibi bakan adamın tekiyle göz göze geldi. Adamın zırvalıklarını dinlemek istemiyordu. Kimseyi dinlemek istemiyordu. Ne halt ediyordu böyle? Arkasını döndü ve Hans ile Shane'i gördü. Hans'ın işaret parmağı Shane'in göğsünün üzerindeydi ve bağırıyordu, Merlin yardımcısı olsun, hayvan gibi bağırıyordu. Ne dediğini duymak için yanıp tutuşuyordu genç kız. Umurunda bile değildi işte o an hiçbir şey. Onlara doğru koşturmaya başladı. Uzak durmasının imkanı yoktu, bunu ondan nasıl isterlerdi? Yanlarına varana kadar yalnızca birkaç saniye geçti ama Heather bir yıl yaşlanmış gibi hissediyordu kendisini. Doğruca aralarına atlayarak adeta ilahi bir güçle ikisini de öteki taraflara iteledi. Kolu acıdı ve bunun üzerine şiddetli bir küfür etti. Yine de aralarını açmaya başarmıştı ve artık orada duruyordu. Shane'e sırtını dönerek, ona doğru bir adım geriledi. Elleri arkaya uzandığında adam onun ellerini tuttu. Sıktı sıkabildiği kadar. Gordon'ın bunları görüp görmediğini bile bilmiyordu; ancak olan olmuştu. Gordon da görse ne olurdu? "Sen, Hans Finn Landers," diye atıldı Heather ve derin bir nefes aldı.

    Adama karşı nasıl konuşması gerektiğini bilse de, şu an bağırmamak için kendisini zor tutuyordu. O kendi hayatını piç etmişti, hayır Heather'ınkini edemeyecekti. Genç kız onun evleneceği gece vazgeçmesi için yalvarmıştı. Buna nasıl izin verebilirdi ki, Hans'ın kalbinin bir Slytherin'de olduğunu bilirken? Ona bunun yanlış olmadığını anlatmaya çalışmıştı, sevginin ne olduğunu, aşkın her şeyden üstün olduğunu. Oysa bunu reddetmişti Hans var gücüyle. Şimdi kendisi mutluluk oyunun içerisinde, acılar çekiyordu. Bunu göremediğini mi sanıyordu Heather'ın? Hayır. Aynı şeyi kendisine yapmasına izin vermeyecekti. Çünkü Shane'siz bir gelecek, gelecek olmayacaktı Heather için. "Buna engel olamayacaksın. Bunu göremiyor musun? İster bağır, ister kız, istersen küfret. Lanet olsun Hans, lanet olsun. Tam bir yıldır bunu sizden saklıyoruz, bir koca yıl... Neden biliyor musun? Çünkü anlamayacağınızı bildiğimden. Çünkü siz iki serseri yalnızca başınızın dikine gidersiniz. Aşkı biliyorsun, bilmediğini söyleme. Bana beni anlamadığını söyleyemezsin. Ama ben sen değilim. Hayır, Shane de sen değil. Mutlu olmak için bir şans var önümde ve onu itmeyeceğim." Göğsü hızla inip kalkıyordu ve adamın elini parçalayacakmışçasına sıkıyordu. Gerileyerek vücudunu ona yasladı. Shane'in suratını görmüyordu ve ona bakmaya cesareti yoktu. "Dünyada 7 milyar insan varken ve bunların 3,5 milyarı erkekken why the fuck Shane Parker?!" Bu sorunun cevabını defalarca düşünmüştü genç kız. Saniye sektirmeden yanıtladı. "Çünkü kimse o değil. Çünkü hiç kimse o olamaz. Çünkü kimseyi asla onun gibi sevmeyeceğim."


konuşan ikiliye baktığı an:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
there is no other hand that i would rather hold
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Just Hold Me

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: B Ü Y Ü L Ü B Ö L G E L E R :: Godric's Hollow :: Café Greenwigs-
Buraya geçin: