Karanlık çökmek üzereydi. Yıkılmaya yüz tutan bir kulübe yapmıştım kendime. Duvarlarını örümcekler kaplamıştı ve o örümceklerin gittiğini görüyordum. Nereye bilmiyorum. Hiç birşey hakkımda bilgim yok tu. Annem neden bir vampirin soyundan geliyordu? Babam nasıl olup da masumken Sihir Bakanlığı'ndan atılmıştı? Uzun zaman olmuştu bunları sorgulamayalı. Uzun bir zamandır tek başımaydım. Aslında olmayada bilirim. Bilemiyorum..
Noel'i kutladığımız geceydi. Annem büyük bir özenle hazırlamıştı ziyafet sofrasını. Tam yemeğe oturacaktık ki, bir ses! Ne olduğunu anlamak için dışarı çıkıyorduk ki etrafı saran bir fırtına evi darmadağın etti. Ne olduğunu bile anlamamıştım. Sanki.. sanki bir anlık bir olaydı! Gözümü kapadım,Açtığımda etrafımda kimsenin olmadığını farkettim.Kül olmuş bir ormandaydım. Buraya nasıl geldiğimi ve neler olduğunu bilmiyordum. Biraz yürüdüm. Bir tabela gördüm sonrasında. Tabelada "Lanetli Nehir" yazıyordu. Merakımdan içim içimi yiyordu ama korkuyordum bir yandan da. İçimdeki korkuyla titreyerek ilerledim ve nehrin kenarına geldim. Sesler.. sesler geliyordu. Anlamsız ve bilmediğim ,anlamadığım lisanda sesler. Arkamdan bir uğultu duydum ve arkamı döndüğünde bir yılanın olduğunu farkettim. Üstüme geliyordu nefret dolu bakışlarıyla. Geri geri gidiyordum korkumdan. Bir an.. ve saniyesinde nehirde buldum kendimi. Yanıyordum. Sanki alevlerle kaplı bir nehirdi Kulağıma "Korkma.. korkma" diye fısıldıyordu birileri. Cevap dahi veremedim. Canımla cebelleşiyordum. Gözlerim yavaşça kapanıyordu,kapanıyordu..
Evet. Nihayet hatırladım olanları! Babam 48 yaşında, melezleri katleden ruh emicilere yardım ettiği gerekçesiyle, görevini kötüye kullanmaktan atılmıştı Sihir Bakanlığı'ndan.Ama.. ama hala birşeyleri hatırlamıyorum.Babam, neden? neden ve nasıl ölmüştü? Hatırlayamıyordum bir türlü! Yıllardır yaşadığım ormanın isminin "Yasak Orman" olduğunu öğrenmiştim. Birden arkamdan bir ses işittim. "Merhaba uzun saçlı orman güzeli" dediğini duydum birinin. Arkamı dönüp baktığımda bu kişinin Ingiltere'nin soylu ailelerinden biri olan Veledah ailesinin kızı Nona olduğunu fark ettim. Tam arkamı dönüp gideceğim sırada,iğrenç sesiyle bana tekrar seslendi
-Hey! Sana diyorum! Hemen bana bak!
Şaşırmıştım. Kraliyet ailesinin soyundan gelen bir kızın böyle konuşması şaşırtmıştı beni. Titreyen bir sesle "Bana mı dedin" diyerek cevap verdim. Kızın cevabı beni ikinci kez şaşırtmıştı.
"-Tabii ki sana dedim şapşal şey. Ne yapıyorsun sen burada? Ellerinin haline. Görgü bilmez misin sen!" diyerek cevap verdi. Aklımdaki tüm olayları anlattım. Belli bir zaman geçtikten sonra bana tam karşımızdaki kuleleri gösterdi.
Nona: Oranın neresi olduğunu biliyor musun?
Ben: Hayır. Fakat önemli bir yer olmalı. Çok gösterişli.
Nona: Hogwarts! Aptal büyücülerin, öğrenim almak için gittikleri bir okul. Ama arada sırada eğlenceli olabiliyor. Başlamayı düşünmedin mi hiç?
Ben: Malesef.Çünkü burası hakkıda en ufak bir bilgim yok.
Aramızdaki bu konuşma, uzun zaman sonra ilk defa birisiyle muhabbet ediyordum. Heyecanlanmıştım.Bir insan aynı anda iki farklı duyguyu hissedebilir miydi? Evet, hissediyordum.Nefretin ve aşkın en uç noktadaki halleri bedenimde hapsolmuş bir ruh gibiydi. Bir an Hogwarts'a girme isteği geldi içimden. Uzun süredir kafamda kurduğum emelleri gerçekleştirebilmem için iyi bir fırsat olabilirdi.Yıllar sonra nasıl oldu da içimdeki bu nefret dışarıya çıktı anlayabilmiş değilim. Yalnızlığın ve doğanın bana kazandırdıkları ve zorlukları öyle büyük bir nefret çıkarmıştı ki ortaya, zaptedemiyordum. Birden "Ne yapmalı? Hogwarts'a nasıl girebilirim?" dedim Nona'ya. Gülüyordu. Şeytani bir gülüşü vardı. Masum yüzünün arkasında kin ve nefretin yattığını hissedebiliyordum. Veledah ailesi.. Safkan, sapkınlık haline gelmişti. Gözlerinden bana kuracağı tuzakların şimdiden farkında gibiydim. Ruhunu okuyordum adeta. Fakat nedense bu hoşuma gidiyordu. Bundan sonra olacaklardan kimin sorumlu olduğunu ben değil onlar düşünecek. Nona'nın gözlerine bakarak meydan okuduğumu anlaması ihtimali beni bir yandan tedirgin ediyor, bir yandan da mutlu ediyordu..