Karakterin kişisel özellikleri: Nicolas'ı aradığınızda ilk bakmanız gereken yer kütüphane'dir. Okumaktan çok kitap seçmeyi sever. Tek başına yürümeyi sevdiği kadar, derin sohbetlere dalmayı da sever. Hayatı boyunca hiç parasal sıkıntı çekmemiştir. Evinde kendine ait kocaman bir kitaplığı vardır. Safkan-Muggle doğumlu ayrımı yapar (küçük kurgu değişikliği). Etrafının ne tamamen zeki insanlardan oluşmasını ister, ne de aptallarla. Tabii Aptalların zeki insanlardan daha tehlikeli olduğunu söyleyip durmasını saymazsak, iki tarafada eşit mesafededir; Kilometreler. İnsanlarla mesafesini hep korumuştur. Evet! Gelelim asıl konuya. Bohem yaşam tarzı, gotik giyim tarzı, miskin davranışları ile hiç dikkat çekici değildir. Gerçekten. Onu fark edip selam verenler ya "Ben farklıyım." Diye ortada gezinen gerzeklerdendir, ya da onunla dalga geçmek isteyenlerdir. Dengesiz olduğundan bahsettim mi? Şimdiye kadar söylediklerimi unutun, bazen hepsini yok sayıp dili dışarıda kafasını kaşıyarak karanlık ormanda seke seke ilerler. (Seçmen şapka formundan kopyaladım. Tekrar yazsaydım da tıpatıp aynı şeyleri yazardım ) Üç kelime ile aile: Safkan, İngiliz, Soğuk. Karakterinize en çok yakıştırdığınız şarkı:
şarkı (Sözlere dikkat efenim):
RP:
RP:
17 Ağustos 2009 - Diagon Yolu
Beklediğim an gelmişti, Ollivander's'in önündeydim. Artık bir asam olacaktı. İçeriye girdiğimde kapının önünde asılı duran zil çaldı, çınlamanın beynimde yankılanması sinir bozucuydu. Rahatlamak için derin bir nefes aldım.
Annem beni bugün bayrammış gibi giydirmişti, bu yüzden utançtan kızarmıştım zaten. Mai cübbem ve içinde yok olmak istediğim parlak gri yeleğim beni berbat gösteriyordu. Gerçekten bilmiyordum, belki de annem rezil olmayı iyi bir şey sanıyordu.
"Hoşgeldin genç adam." Utancımı biraz olsun bastırabilip başımı kaldırdığımda tıpkı beklediğim gibi bir bunağa bakıyordum. Kıvırcı, beyazlaşmış saçlar, bilgece bakışlar falan. Ne safsata ama!
"Ah, hoşbulduk. Ben asa alacaktım da." Diye yapacık bi gülümseme ile geveledim. Bir yandan da safkan mı merak ediyordum, soylu oldukları kesindi ama safkan olduklarından emin değildim.
"Evet, buraya gelenler genelde asa almak için gelirler." Çokbilmiş bunak! Bir de çok komik bir şey söylemiş gibi gülüyordu.
Suratıma klasik gülümsemelerden birini koydum ve "Ben Nicolas. Nicolas Joseph Bowie." Dedim.
"Memnun oldum, ben de Garrick Ollivander." Aman, bilmiyorduk. Adamın, keskin ve düşünceli bakışları beni resmen deliyordu. Eliyle bir dakika beklememi işaret edip masanın arkasındaki koridorda gözden kayboldu. Ben de bu süre içerisinde etrafa bakınma fırsatı buldum, oldukça basık bir havaya sahipti. Duvarlardaki raflar asa kutuları ile doluydu. Antika bir saat, masanın üzerindeki deri kaplı bir defter, çağlar öncesinden hiç değişmeyerek gelmişti her şey. 5 dakika sonra geldiğinde elindeki asa kutusunu bana uzattı. Kapağını aşıp içinden asayı aldım ve rast gele bir rafa doğru salladım. Raftan kısık bir gıcırtı çıkınca gözlerimi devirdim ve asayı masaya bıraktım.
Aslında pek de şaşırmamıştım. Olayları dramatize etmeye falan çalışıyordu sanırım. Amacı neyse artık. "Sanırım bu değil." Dedim ve dudaklarımı üzgün bir şekilde büzdüm.
Yaklaşık üç dakika sonra yaşlı Ollivander elinde başka bir kutuyla gelmişti. Kapağını açıp kutuyu uzattığında biliyordum, hissetmiştim, bu benim asam olacaktı. Tutma yerindeki çıkıntıları kavradım ve elime aldım. Hafifti, elime, oradan koluma ve sonra tüm vücuduma yayılan sıcaklığı, gücü çok net hissedebiliyordum. Suratımda ister istemez bir sırıtış oldu. Baktığımda Yaşlı Ollivander da gülümsüyordu.
Asa Adı(isteğe bağlı): Bunu çok sevgili Bay Ollivander'a bırakıyorum.
Garrick Ollivander
Lakap : - Rp Sevgilisi : Gönül ister Madam Malkin. Mesaj Sayısı : 86 Kayıt tarihi : 16/02/11
Konu: Geri: Nicolas - Asa Perş. Şub. 06, 2014 9:20 am
Dükkanında öylece otururken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu yaşlı adam. Altı... Daima saat altıda gelirdi buraya, henüz Diagon Alley yeni yeni aydınlanmaya başlamışken açardı dükkanını ve çalışmaya başlardı son yüzyıldır tozu alınmamış gibi görünen kendisinden en az dört kuşak daha yaşlı olan dükkanında. Düzenli bir şekilde olmasa da oranın da tozu alınırdı elbet, bunun için basit büyüler vardı öyle değil mi? Oysa temiz veya düzenli bir yerde çalışma meraklı değildi adam. Kendisine göre bir düzeni vardı yıllardır sürüp giden ve bugün yine burada, başka bir günün sabahında kapısının üzerindeki zilin tekrar çalışıyla irkildi. Ardından merakla kafasını uzatıp gelen kişiye baktı. İyi giydirilmiş küçük bir oğlan çocuğuydu bu, ardından annesi de girene kadar kim olduğunu çıkaramadı yaşlı adam. Ardından saygıyla gülümsedi Genç Bayan Bowie'ye, ne zaman bu kadar büyük bir çocuğu olduğuna bile inanamıyordu açıkcası sanki daha dün gelip ondan asasını almış gibi hissediyordu. (haha klişe) Özenle taranmış koyu renk saçlı çocuğun yüzünde kendisini kasarak oluşturduğu o yapmacık gülümsemeyi yakaladı ve genç adam annesine fırsat bırakmadan konuşmaya başlayınca çocuğun tanıdık cümlelerine basit cevaplar verdi, bunun çocuğu sinir ettiğini görebiliyordu ancak bir yandan da çocuğa uygun asayı düşünmeye çalışıyordu. En sonunda aklına bir şey geldiğinde çocuğun çevredeki asaları elleme olasılığını düşünmeden dükkanında içerilere doğru ilerledi. Eline aldığı birkaç yanıltıcı asadan sonra inandığı bir taneye kavuşunca gülümsedi ve çocuğun yanına geri dönüp asayı ona uzattı. Buraya gelip ilk asasını alan her çocukta gördüğü gibi küçük Bowie'de de heyecanı görebiliyordu; çocuk asayı eline aldı kendisini yanıltmayacağından en ufak bir şüphesi bile yokmuş gibi görünüyordu. Ollivander'ın da yoktu. Ve böylece asa çocuğu sahiplenince her ikisi de şaşırmadı. Dükkana girdiğinden beri çocuğun suratında ilk kez bir gülümseme gördü yaşlı adam ve böylece kendisi de gülümsedi konuşmaya başlamadan önce. "Elindeki oldukça tehlikeli bir asadır evlat," dedi kendisine bakan çocuğa göz kırparak. "Genel olarak normal bir asa gibi görülür, sessizdir ancak en ihtiyacın olduğu anda gerçekten parlayarak kendisini gösterecektir. Esnek bir asa sayılmaz ancak oldukça hafiftir. Siyah sapını söğüt ağacından almıştır ve içerisinde de cin cüce sütü var ki o canlılar tabaklarını bile veremezler. Bu özü büyük büyük dedemin ne zorluklarla elde ettiğini düşünüyorsundur umarım. Öte yandan cincüceler'in özelliklerini bilirsin." Oğlanın annesiyle göz göze geldi. "Yanlış anlaşılmış canlılar. Ayrıca, asan tamamı tamına 23 santim. Umarım bununla güzel işler başarırsın evlat! Ve unutmadan, adı Hades'in Şarkısı."