O sabaha kalktığımda etraf normalinden daha sessizdi. Ya da bana öyle geliyordu. Neptün'ün soğukluğu beni benden almıştı. Anlaşılan bugünü Neptün'le geçirecektim. Şanssızlıklar... Kaçış yok! Kapıldın mı bir kere Neptün'e kaçamazsın elinden. En iyisi güzel yanlarını aramaktı bugünün. Kalktım ve doğru banyoya gittim. Güzel ve sıcak bir duşun arkasından tıraşımı oldum ve geri odama döndüm. En güzel takımlarımdan birini üstüme geçirdim; krem rengi bir gömlek, açık kahve bir keten pantolon ve aynı renkte bir ceket. Gömlek mi? Ha gömleğe bu gün gerek yok. Oturdum kenarları eskimeye yüz tutmuş sandalyeme. Düşündük beraber Merkür'le. Yaramaz oğlan seni... Bana Hogsmeade'e gitmemi söylüyor durmadan. Napalım dinleyelim bari Merkür'ü. Çıktım odamdan ve aşağı, zemin kata indim. Büyük Salon'dan geçerek dış kapıya yöneldim. ilerledikçe güneşli havanın kokusunu alabiliyordum. Çıkar çıkmaz babamın(güneşin) elleri kavradı beni. Sarıp sarmaladı adeta. Beni okşadı. Güneş karizmama karizma katmıştı adeta. Cam mavisi gözlerim buz mavisi oluvermişti biranda. Az daha yürüdükten sonra Hogsmeade'e cisimlendim. Burayı her zaman sevmiştim. Çocukluk anılarım gelir hep aklıma. En sevdiğim yer de Üç Süpürgedir. Bu benim için kasvetli ama herkes için güneşli bir günü Üç Süpürge'de geçirmeye karar verdim. O ahşap kapı hala eskisi gibiydi. Kapıyı açtığımda o Kaymak Birası'nın kokusu burnuma geldi yine. İstemeden de olsa ağzım sulandı. Bir masaya geçtim ve dükkan sahibinin gelmesini bekledim.
"Merhaba Ian. Nasılsın? Uzun zaman oldu değil mi?" Adam büyük bir tebessümle cevap verdi.
"Vay.. James Juny Harpoty!!! Evet. Seni uzun zamandır buralarda göremiyordum. Hayırdır? Yolun neden buraya düştü?"
"Bugün Neptün'ün günü. Çok kasvetli. Merkür'le beraber buraya gelmeye karar verdik."
Adam ufak bir gülümsemeyle cevap verdi.
"Aah James. Hala değişmemişsin. Uzay ve sen. Hogwarts'da bu sene Astronomi Profesörlüğüne başladığını duydum. Doğru mu?"
"Evet. İlk hafta bitti. Bende bi' Hogsmeade'e gideyim dedim."
"İyi yapmışsın. Ah aklım, ne içeceksin diye sormayı unuttum. Ne alırsın?"
"Tabii ki her zamankinden, Kaymak Birası."
"Hemen getiriyorum."
Bu konuşma hem vakti geçirmişti; az da olsa hemde ona huzur vermişti. Eskileri hatırlamak; beni her zaman huzura erdirmiştir. Kaymak Birası'nın masaya konmasıyla bir tebessüm kapladı suratını.
"Teşekkürler Ian."
"Önemli değil James."
O Kaymak Birası'nı elime alıp içtiğim her an içinde bir şeyler kıpırdamıştır. Kokusu... O koku yok mu o koku?! Her zaman beni benden alır. Sadece bir yudum; hayatıma neşe katar. Merkür haklıydı: Hogsmeade'e gelmem ve Kaymak Birası içmem günümü güzelleştirecekti. En azından öyle hissedecektim.
Bir dikiş iki de olabilir. Bitti! İkincisini içmeye dayanamazdım. Çıkıp azcık dolaşmak istedim ve parasını ödeyerek ayrıldım Üç Süpürge'den. Kim bilir? Belki bir daha ne zaman gelecektim? Hogsmade'in buğulu sokaklarında yürüyerek bu kasvetli ama güneşli günüme devam ettim.