Bakanlık'ta geçen uzun ve yorucu bir günün ardından Hogsmeade'de bir yürüyüşe çıkan Ophelia'nın ilk durağı yine Üç Süpürge olmuştu. Eski taş kaldırımları ıslatan yağmura aldırmaksızın cübbesinin kapşonu açık bir şekilde yürüyordu. Üç Süpürge'nin ahşap kapısını ittirerek içeri daldı. Arkasından kapanan kapının gıcırtıları, içerideki herkesin ona bakmasına neden olmuştu. Buna aldırmadan cam kenarındaki masaya doğru ilerledi. Islanan suratını sağ eliyle sildikten sonra keskin bakışlarla etrafı süzmeye başladı. Zümrüt yeşili cüppe giyen bir adam kafasını duvara yaslamış oturuyor, bir diğer adam ise kaymak birasını yudumluyordu. İçerideki herkesi baştan aşağı süzdükten sonra kafasını pencereye çevirdi ve adeta bardaktan boşalırcasına yağan yağmuru seyretmeye koyuldu.
"Ne alırdınız efendim?"
Masanın yanı başında biten adamın sesiyle irkilen Ophelia boğazını temizledi ve adama döndü.
"Bir kaymak birası lütfen."
Onun bu talimatının ardından, adam hızlı adımlarla bara doğru ilerledi. Derin bir nefes alan Ophelia, birasının gelmesini beklerken bakışlarını tekrar pencereden dışarı çevirdi ve Üç Süpürge'nin önünden geçenleri izlemeye başladı. Tüm dikkatini dışarıdaki kasvetli ve yorucu havaya yoğunlaştırmışken bu defa dikkatini dağıtan şey, Üç Süpürge'nin eski, ahşap kapısını aralayan bir yabancı oldu.