Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Sitemize hoş geldiniz.
Lütfen giriş yapınız ya da üye olunuz.

WoD Yönetimi.
Whisper of Death RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Oscar | Yükseltme

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Oscar Greenslade

Oscar Greenslade


Rp Sevgilisi : EPRIL GALP.
Mesaj Sayısı : 29
Kayıt tarihi : 06/09/12

Özel
Rp Puanı:
Oscar | Yükseltme Left_bar_bleue98/100Oscar | Yükseltme Empty_bar_bleue  (98/100)

Oscar | Yükseltme Empty
MesajKonu: Oscar | Yükseltme   Oscar | Yükseltme Icon_minitimeSalı Haz. 11, 2013 3:32 am

    İçeri girer girmez ölü fare dışkısı ile terlemiş kirli don karışımı bir koku ile karşı karşıya kaldı. Tüm salonun feci halde havalandırmaya ihtiyacı vardı. Fanilasıyla yüzünün yarısını kapatarak içeri girmek zorunda kalmıştı Iolaus. Nefesini tutmaya çalışarak salondaki tüm pencereleri tek tek açtı. Kokuyu gidermesi için yer masasındaki hoş kokulu mumlardan iki tanesini de yaktı. Arka bölümdeki araştırmaları ile dolu mini kütüphanesini bile sarmıştı koku. Oraya da giderek ahşap ve paslı pencereyi zar zor açmaya çalıştı. Tüm gücü tükenmişti anlaşılan. En iyisi büyü kullanmaktı. Aklına gelen büyülü sözcüleri fısıldadı ve pencere üstten tak diye açılıverdi. Mini kütüphanesindeki, geniş ve ahşap masa hala bıraktığı gibi duruyordu. Son çalışması olan vampirlerle ilgili araştırması için her tarafı talan etmiş ve iki koca kitap çıkarmıştı masaya. Günler öncesinden bunu yapmış olsa da hala aynıydı masa. Zaten ev arkadaşına da sıkı sıkıya tembihlemiş olduğu için, o da dokunmamıştı masaya. Gerçi o üşengeçliğinden ötürü hiçbir şey yapmazdı ya. Birkaç parşömen ve tüy kalemleri de içeriye giren rüzgârla birliklte masada sallanmaya başlayınca, Iolaus hemen onları kitaplarının arasına sabitlemeye koyuldu. İçeride yeterince ses yapmış, fakat evde en ufak bir hayat belirtisi bile duyamamıştı henüz. Sonunda zil zurna sarhoş olan ev arkadaşı ahşap merdivenlerden tekleyerek indiğinde Iolaus’un beklenmedik suratıyla karşılaşmıştı.
      “Iolaus! Sen mm-mi geldiğn arkğadaşığm!”
      “Kes sesini Atticus! Yine zil zurna sarhoş olmuşsun sen! Ayrıca yine evi osuruk yağmuruna tutmuşsun. Her yere bir işaret koyarmış gibi osuruğunu bırakmana rağmen, evi havalandırmak aklının ucundan bile geçmedi mi senin?!”
      “Aaa-a! Kokuyu gidermek için bir büyüğ uygulayacaktım amağ unutmuşum!”
      “Her şeyi unutuyorsun zaten!”


    Iolaus öfke içinde masasını düzenlemeye devam etti. Kendisini saraydan buraya nasıl atabildiğini unutmuştu telaştan. Evin içindeki koku adeta tüm beynini uyuşturmuştu. Neyse ki büyü yapmaksızın içeriye aldığı doğal hava yavaş yavaş osuruk kokusunu kaldırıyordu evden. Iolaus saraydan çıkış anını son bir kez daha düşünerek gülümsedi. Görünmezlik yeteneği de olmasa bunu asla yapamazdı o. Iolaus Tanrı vergisi bu yeteneği sayesinde ara ara eskiden karısı ile yaşıyor olduğu bu eski evine uğruyor, ayyaşın teki olan Atticus’un bu eve nasıl baktığını kontrole geliyordu. Ama gördüğü manzaralar; her seferinde ürkütücü oluyordu. Bu sefer de evi bir ahıra çevirmişti Atticus, üstelik her zaman yaptığı gibi zil zurna sarhoş olmaktan başka bir işe yaramamıştı. İğrenç bir büyücüydü Atticus. Büyüleri tam bir fiyasko ile sonuçlanıyordu her seferinde. Ama eskiden çok iyi bir kara büyücü olmasıyla övünen biri olduğunu söylemişti Iolaus’a. Her ne kadar Iolaus onun kara büyüler konusundaki bilgisine hayran kalmışsa da, onu beceriksiz olarak vasıflandırmaktan geri duymayacaktı. Üstelik bu kadar unutkan olduğu halde, kara büyüleri yıllamış bir kitap bilgileri gibi hatırlaması şaşılacak şeydi doğrusu. Bu şişko ve darmadağınık uzun saçlara sahip herif onda yarı hayranlık yarı iğrenme duygularını aynı anda barındırabilen yegâne tiplerden biriydi.

    Iolaus evinin kapısının aniden tıklanması ile telaşla gözlerini harekete geçirdi. Masayı çevreleyen iri kitap raflarını geride bırakarak Atticus’a eliyle oturmasını işaret etti. Bu saatte evine kim gelebilirdi ki? Saraydan gizlice çıktığını bilebilen birileri… Aslında ara sıra saraydan çıkmak için izin istiyordu, fakat bu sefer kraldan izin istemeden görünmezlik yeteneği ile ayrılmıştı Iolaus. Yine de tedirgindi. Kapıdakini görebilmek için büyün vücudunu yok etti. Gözlerini açtığında Atticus’a fısıldadı ufaktan.
      “Pişt! Beni göremiyorsun değil mi?”
      “Iolaus biliyorsun kapıya ben de bakabiliriğm ve-”
      “Hayır aptal! Dikkatini çekerim; sen buradayken kimse buraya uğramıyor. Biri beni takip etmiş olmalı!”
      “Pekiğ, bay çoğk önlem almayı bilen arkadaşım! Sen öyle diyoğrsan… Ayrıca şu anda bir boşluğa konuşuyoruğm, çünkü seni göreğmiyorum. Tamam mı, rahatladın mı?”
      “Evet evet, bu çok güzel! Gücüm yerine gelmiş. Şimdi kapıdakinin görünmeden kim olduğunu öğrenebileceğim.”


    Atticus gözlerini devirirken Iolaus çaktırmadan görünmeyen bedeniyle dışarıya bakan pencerenin perdesini aralamıştı. Kapıdaki şahsiyetin kim olduğunu görünce, görünmeyen gözleri parladı. Bu eski dostu Carl Blane Dawson’dı. Onu görmeyeli kaç sene olmuştu. Hayır, bunu hesaplayacak zaman değildi şimdi. Hemen arkadaşını daha fazla bekletmeden perdeyi kapadı. Odaklandı, gözlerini sıkıca kapatarak sihirli sözcükleri söylemesine gerek kalmadan görünür kıldı bedenini ve derhal kapıya koştu. Iolaus çok sevdiği arkadaşına kapıyı açarken Atticus kendini koltuğuna çekmiş öylece yatıyordu. Belki uyuyor numarası yapıyordu ya da belki de cidden sızmıştı. Bu iyiye işaretti. Çünkü Iolaus eski dostuyla rahat bir vakit geçirebilirdi. Onu içeriye davet ettikten sonra uzun süren bir hasreti kucaklaşarak gidermişlerdi. Onu görmek hoşuna gitse de, bunca yolu gelmesinin illaki bir nedeni olduğunu biliyordu. Ama pot kırmamak için tek bir kelime dahi etmedi Iolaus. Arkadaşını mini kütüphane alanının tam ortasındaki masasının yanında bir sandalyeye oturtarak onun tüm sözlerini dinledi. Buraya geliş sebebini onun kendi ağzından duymak istiyordu. Carl onu gerçekten özlediğini ve gerçekten konuşmaları gereken yığınla şeyler olduğunu dile getirmiş, ama buraya geliş sebebinin çok daha başka olduğunu da eklemişti. Iolaus bu sebebi yeterince merak ettiği için masanın kıyısından bir sandalye de o çekti. Bu arada Atticus kanepenin görünmeyen yüzünde uyukladığı için varlığı hissedilmiyordu bile. Carl yanındaki çantasını karıştırırken Iolaus’un merakı gittikçe artmaya başlamıştı. Çantasından bir kâğıt çıkarıp Iolaus’un eline tutuşturmuştu eski dostu. Iolaus kâğıdı incelemeye koyulmuşken Carl sözlerine devam etti.
      "Bilirsin, araştırmayı severim. Bugün birkaç araştırma yapayım derken bununla karşılaştım. Üzerinde yazan şeyler hakkında bir fikrim yok. Senin bu işlerden anladığını biliyorum. Ne diyorsun?"


    Iolaus kâğıtta yazılanları okumaya çalıştı. Fakat oldukça zordu bu. Çünkü eski bir cadı dilinde yazılmıştı. Şifreyi çözmek için, önce telaşla elini ağzına götürdü. Sonra aynı elini bir saniye anlamında Carl’ın önünde havaya kaldırarak kendini kitaplığının huzuruna bıraktı. Raflardan birinden ince ve oldukça tozlu bir kitabı çekip çıkarmıştı. “Kâğıtta bir çeşit cadı dili kullanılmış. Bu dili unutalı yıllar oldu dostum. Bunun için meşhur sözlüklerimden birini kullanmam gerek. Her zaman iş görür.” Bir süre elindeki kâğıtla ve kitabıyla verdiği mücadele sonucunda, bazı şifreleri çözmüş görünüyordu. Yine de anlamsız kelimeleri ardı sıra sayıklamaya başladı. “Bir cadı. Bir asır. Diriliş. Lanet. Ölüm. Değişmek evet değişmek… Hayır, hayır! Değiştirmek. Tüm kraliyet men- Ne? TÜM KRALİYET MENSUPLARI MI?” Iolaus farkında olmadan son cümlesini yüksek sesle söylemiş ve Atticus’un uyuyan güzel uykusundan anında fırlamasını sağlamıştı. Atticus sanki rüyasında görmüş gibi, saçma bir isim söylemişti. “Frigga!” “HEMEN NE- Tamam sakinim. Atticus, ne saçmalıyorsun sen?” Iolaus utanç içinde arkadaşı Carl’a döndü. “Bunun için özür dilerim kendisi biraz delidir de. Bu arada siz tanışmamıştınız değil mi? Bu, kafadan kontak arkadaşım Atticus. Aslında onunla hiç tanışmanı istemezdim ama-” “Çok ayıp oluyor ama Iolaus. Benden nasıl böyle- Neyse ben neyden bahsediyordum- hah!” Atticus ayyaşlığından son anda sıyrılabilmiş görünüyordu. Biraz uyku onu kendine getirmişti anlaşılan. Yerinde kafasını geriye çevirmekten bıkmış biri olarak kalkıp kütüphane bölümüne doğru ilerledi ve hiç düşünmeden kâğıdı çekip aldı Iolaus’un ellerinden. Şifreli yazılar konusunda o Iolaus’tan daha iyiydi. Bir süre kâğıdı inceledikten sonra gözlerini pörtletmiş bir halde açarak Iolaus’a çevirdi. “İŞTE! İŞTE! Benim sana bahsettiğim şey işte! Frigga! Frigga’nın laneti bu Iolaus! Sen de biliyorsun! Hatırlamaya çalış!” Atticus öyle telaşlı görünüyordu ki, telaştan Carl’a ‘hoş geldin’ deme fırsatı bile bulamamıştı. Gerçi onun gibi asalak birinin böyle bir düşüncesi bile olamazdı ya. Iolaus telaşla burnunu çekti, kafasını kaşıyarak diğer eliyle Atticus’tan kâğıdı alma gereği duydu. Yavaş yavaş hatırlıyordu. Başını kaldırarak Carl’a döndü. Ses tonu iyice ciddileşmişti artık.
      “Evet, öyle bir efsane vardı… Efsaneye göre Frigga adında aynı zamanda isyancı olan kara büyücü, krallıkları yok etmek için dünyanın en güçlü büyüsünü araştırmaya koyulmuştu. Ancak bu büyünün eline geçmesi için yapması gereken bir şey olduğunu öğrendi. Üç tane büyücünün kanını kullanarak kendisine yenilmez tılsımı uygulayacaktı. Ancak bu tılsım etkisini gösterdiğinde dünyanın en güçlü büyüsü de bir şekilde ortaya çıkacaktı. Fakat en güçlü büyüyü bulabilmek için kendine yaptığı bu tılsımın bir bedeli vardı. Bir asır boyunca yerin altında uykuya dalacak ve bu yenilmez tılsımı sayesinde daha da güçlenecekti. Ancak o zaman krallıkların sonunu getiren büyüyü uygulayabilecek kıvama gelebilirdi. Ortaya çıkması beklenen bu kara büyü, tüm yaşayanların gelecekteki yeni dünyalarına yolculuk etmelerini sağlayacak bir büyüydü. Ama hafızaları silinmiş olarak, yani önceki yaşamlarında bu kişiler kim olduklarını ya da ne olduklarını hatırlayamayacaklardı. İşte o büyü de şuanda elimizde. Yalnız büyük bir sorun var, bu kara büyü ortaya çıktığına göre Frigga da ortaya çıktı demektir. Ve bu büyüyü bir asır boyunca güç kazanmış olan Frigga kullanabilir yalnızca. Biz bu lanet büyü kullanılmadan onu yok etmenin yollarını araştırmalıyız. Bunun bir yolu var mutlaka, ama Frigga bunu bulmadan nasıl?”
      ”Ha ha! Bir de bana unutkan derdin. Ben sorunu nasıl halletmemiz gerektiğini biliyorum. Yine üç büyücü kanı sayesinde.”


    Iolaus arkadaşı Atticus’a kırk yılda ilk defa hayranlıkla bakakaldı. Iolaus’un hatırlayamadığını Atticus hatırlamıştı. ‘Tabi ya’ diye düşündü Iolaus. Üç büyücü kanını bu şifrelerin üzerine akıtmaları gerekiyordu. Ancak o zaman, yırtıp atsalar dahi başka yerlerde kendini mutlaka belli edecek olan bu kara şifreleri ortadan kaldırabilirlerdi. Yıllar önce bu kara büyüye ulaşmak için nasıl üç büyücü kanı kullanılmışsa, yine aynı kara büyüyü yok etmeleri için de bu işi yapmaları gerekiyordu. Iolaus son kez derin bir nefes vererek arkadaşı Carl’a çevirdi başını.
      “Hadi yapalım şu işi. Üçümüzün de kanı gerekiyor, çünkü üçümüz de büyücüyüz. Tek yapmamız gereken kanlarımızdan en az bir damlasını şu lanet şifreler üzerine akıtmak!”


    Atticus biraz sığ beyinli olsa da sonuçta o da bir büyücü kanını taşıyordu. Bunun için şanslı sayılırlardı. Üçü de konsantre olmaya hazırlandı. Önce Iolaus sihirli sözcükleri fısıldayarak elinde bir kesik açmayı başarmıştı, böylece bir damla kan büyülü şifreler üzerine düşüverdi. Daha sonra yanındaki büyücüler de kanlarının oraya damlamasını sağladılar. Üç büyücü kanı da karıştığında, büyülü şifreler buhar haline gelmeye başlamıştı yavaş yavaş. Kara ve minik bulutlar halinde kağıttan uçarak havalandılar ve açık olan pencereden dışarıya süzüldüler. Iolaus eskimiş parşömen kağıdına gözlerini tekrar kaydırdığında ortada şifre falan kalmamıştı. Büyüyü yok etmeyi başarmışlardı. Daha doğrusu Frigga'nın lanetini! Bu da krallıkları yok etmeyi amaçlayan Frigga'nın da acı sonu demek oluyordu şüphesiz. Iolaus, elindeki kesiği eski haline getirdikten sonra, yanındaki iki büyücüye de bakarak gülümsedi. Bu gizli kahramanlık örneğini, krallıkları gereksiz kaygıya sürüklememek adına aralarında sır olarak saklayacaklardı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alyssha Cassidy Malfoy
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Slytherin VII. Sınıf Öğrencisi | Bina Başkanı
Alyssha Cassidy Malfoy


Lakap : Aly, Cass
Rp Sevgilisi : Xavier Shane Raymond.
Mesaj Sayısı : 827
Kayıt tarihi : 01/11/09

Özel
Rp Puanı:
Oscar | Yükseltme Left_bar_bleue100/100Oscar | Yükseltme Empty_bar_bleue  (100/100)

Oscar | Yükseltme Empty
MesajKonu: Geri: Oscar | Yükseltme   Oscar | Yükseltme Icon_minitimeSalı Haz. 11, 2013 11:03 pm


    # Betimleme: 29/30
    # Akıcılık: 10/10
    # Yazım Kurallarına Uyum: 10/10
    # Sayfa Düzeni: 10/10
    # Renklendirme: 5/5
    # Kurgu: 24/25
    # Uzunluk: 10/10

    [ Toplam:  98 ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Oscar | Yükseltme
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Tallulah, yükseltme
» Puan Yükseltme
» Em'Ly. Puan Yükseltme.
» Raskolnikov | Yükseltme
» Donielle ~ Puan Yükseltme

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Whisper of Death RPG :: Role Play Geçmişi-
Buraya geçin: